Şu anda okuyorsunuz
COLOSSEUM…

COLOSSEUM…

COLOSSEUM..

Zaman taşı bile eritiyor. İnsanların bunu anlaması için bana bakması yeterli. Çünkü onlara çok şey anlatan bir hikayem var benim. Üzerimden geçen 2000 yıla rağmen hala kendimi ifade edebileceğim kadar ayakta kalmayı başardım. Ne depremler yaşadım, hırsızlar sapa sağlam Roma betonlarının arasından taşlarımı çaldı, bir bir eksilttiler beni. Ama ben Roma İmparatorluğu’nun en ikonik simgesi olarak hala ayaktayım. Rahip Bede’nin dediği gibi “Ben ayakta durdukça Roma ayakta duracaktır. Colosseum düşerse, Roma da düşer ve Roma düşerse, tüm dünya yıkılır!” İşte bunun için zamanla yarışım, işte bunun için ayakta kalma savaşım, bütün başıma gelenlere rağmen…Flavianus Hanedanlığından İmparator Vespasianus’un şaheseriyim ben. O, İmparator Nero’nun savurgan saltanatından sonra Roma’nın ekonomisinde makul siyaseti benimsemişti, hatta beni de Kudüs’ün fethinden gelen ganimetlerle inşa ettirdi. Tarih M.S 72’ydi…Hem de Neron’un deli paralar harcayarak yaptırdığı Sarayının üstünde başladı inşaat. Tam 8 yıl sürdü, bu gün bile mimari şaheser diye anılan görünüşümün ortaya çıkışı.Yani Neron’un görgüsüzlük örneği konutunun üstünde ağırlıyorum sizi, görkemli fakat mütevazi yapımla… Bu arada ilk ismim “Flavianus Amfitiyatro”suydu. Kitabemdeki bilgilerde de adım böyle geçer. Ancak Flavianus Amfitiyatro’su olarak başlayan doğumum, Colosseum arena olarak tamamlandı. Çünkü Neron’un özel mülküne gelenleri karşılamak, onlara siyasi azametini göstermekl için yaptırdığı 30 metrelik “Colossus” özgürlük heykeli karşılıyordu insanları. Beni tarif ederken Colossus’un orada diye diye adımda “Colosseum” olarak kaldı. Ama ben memnunum daha akılda kalıcı…Sekiz yıl süren yapılanmam sona erdiğinde ;dış yüzeyi dört kat kemerlerle desteklenen bedenim 49 metre yüksekliğinde, 188 metre uzunluğunda ve 156 metre genişliğinde, o zamana kadar inşa edilmiş en büyük amfi tiyatroydu. Sadece dış yüzeyim için 100.000 metre küpten fazla taş kullanılmıştı. Sağlamlığımı harç yaparken kullandıkları volkanik kül olan “pozzolana”ya borçluyum. İçimi ahşapla döşediler, üzerine kanı hemen emen deniz kumu döktüler. Halka açılışım çok görkemli oldu, tam 100 gün, 100 gece. Neredeyse Roma nüfusunun yarısı içime doluştu, tam kapasite ile 65 bin kişiyi ağırlayabiliyordum her gösteride. Tarih M.S 80’di…Ama beni en çok üzen şey , en iyisi olsun, dünyaya nam salsın diyerek muhteşem mimarimi yapılandıran Vespasianus’un, bu görkemli açılışı göremeden bir yıl önce ölmesiydi. Bu yüzden oğlu, yeni İmparator’um Titus başa geçince eksiklerim tamamlandı ve açılışım yapıldı. Roma’nın gururu olmuştum, ben de mimari yapımla her zaman övünürüm, kullanım amacım ise beni hep düşündürmüştür. Açılışımda yapılan 100 günlük kutlamalarda binlerce hayvan ve yüzlerce Gladyatör ölmüştü, en rahatsız olduğum yer ise batıya bakan çıkış kapımdı. Çünkü ölen Gladyatörler bu kapıdan dışarı çıkarılıyordu ve o kapının adı “ölüm kapısı”ydı… Aslında bu dövüşler benden çok önce de vardı, Romalılara Etrükslerden kalan bir etkinlik olan Gladyatör dövüşleri, Cumhuriyet dönemi ve iç savaş dönemleri boyunca Roma Forum’da yapılmış. MÖ 85’de Julius Caesar tarafından babası onuruna yaptırılan gösteride 320 çift gladyatör arenada yer almış. Hatta başlangıçta, hayatını kaybeden aile üyelerine verilen önemi göstermek ve onları onurlandırmak amacıyla cenaze törenlerinde sergilenen “Fagan” adı verilen bir gösteriymiş. Sonradan dini amacını kaybedip sosyal yaşamın hareketli aktivitelerinden biri olmuş. Şimdi bunları anlatınca, beni sadece ölümlerin yaşandığı bir yer olarak düşünmeyin. Deniz savaşları dahil tüm ünlü savaşlar ve klasik mitolojiye dayalı pek çok drama canlandırılıyordu içimde.Çünkü ben bir mühendislik harikasıydım, tribünlerin üstü kadar altında da inanılmaz bir mimari vardı….Başlangıçta arenanın döşemesinin altı toprak iken daha sonraki süreçte İmparator Domitian bana “hypogeum” olarak adlandırılan zemin altı koridorlarını ekletti. Labirent koridorlar, yırtıcı hayvanların arenaya taşındığı asansör sistemleri ve yakınlarda bulunan su kaynaklarından sağlanan su akışı ile zeminimde bir “Naumachia” yapısı oluşturulmuştu. Bu arada Antik Roma’da hem deniz savaşı oyunlarını hem de bu oyunların gerçekleştirildiği Naumachia komplekslerini MÖ 46 yılında ilk planlayan ve hayata geçirten İmparator Jül Sezar’dı…Üstümde ise yağmur ve aşırı güneşten korunmak için ahşap destekli çadır sistemi vardı. Düşünün işte bundan 2000 yıl önce Roma mimarisinin insanlığa kattıklarını.Onun için diyorum “mimari yapımla gurur duymaktayım” diye…Tarih ilerledikçe tüm bu şöhretimi gölgeleyen doğal afetler canımı yakmaya başladı. İlk darbe 217 yılında üstüme düşen yıldırımdı, çok büyük bir yangın resmen beni bir taş parçası olarak bıraktı. Hemen restorasyon çalışmalarına giriştiler. 218-223 yılları arasında tüm yaralarım sarıldı. Tam sevinmiştim ki; arka arkaya gelen büyük depremler beni ve Roma’yı yerle bir etmek için elinden geleni yaptı. Yıkılmadım, ama en hasarlı yıllarımdı. 250 yılında İmparator Decius duruma el koydu, yeniden restore edildim.5. yy.’da işler iyice kötüye gitti, depremlerde cavea ile podyum ve tavan duvarımda derin hasarlar oluştu, üst kat kolonlarım arenanın içine devrildi. Hala ayağa kalkabilecek durumdaydım…Beni tamamen bitiren Ortaçağ’ın başalarında eğlence merkezi olmaktan çıkarılıp başka amaçlarla kullanılmam olmuştu. Bir müddet kale olarak hizmet verdim,sonra dini amaçla kullanılmaya başlandım. Katolik Kilisesi ile bağım hala devam ediyor. Papa her yıl Pascalya öncesi Cuma günü amfitiyatroda fener alayı düzenler…Benim kalanla idare etme fikrine kapılmam ise taş ocağı olarak kullanıldığım yıllardır. Resmen yağmalandım, taşlarımı söküp söküp götürdüler, kimsesiz kalmıştım ta ki; 19 yy’da tamir edilip ilgi görünceye kadar. ..Etrafımda Piazza Nouva, Pantheon ve Roma Forum var. Hepimiz çok sayıda insanın bir arada bulunduğu mekan tasarımlarına örnek teşkil eden yapılarız…Zamanı korkutmaya devam…Roma/ Colosseum…

@arkeoportal?Sesef DİNKÇİ

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır