Şu anda okuyorsunuz
TÜRKÇEDEN KORKMAYIN

TÜRKÇEDEN KORKMAYIN

hayri sarı

Tepegöz: – Kurtuldun mu? dedi.

Basat: – Tanrım kurtardı, dedi. …

Tepegöz: – Bre oğlan, daha ölmedin mi? dedi.

Basat: – Tanrım kurtardı, dedi.

(DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-Orhan Şaik Gökyay, sayfa 182,183)

Yıllar önce, bir sınıfta, bir bölümünü seçtiğim öyküyü, öğrencilerime – sırayla- okutuyordum. Bir kız öğrencim, bir sözcüğü değiştirerek okuyordu yazıyı:

– Allah’ım kurtardı, dedi. Merak edip sormuştum:

“Niçin yanlış okudun?”

“Yanlış okumadım. Düzelttim.”

“Neyi düzeltin?”

“Allah yerine Tanrı demek günah!”

“Yazıyı doğru okumak gerekir. Dede Korkut Hikâyeleri güvenilir bir kaynak. Yunus Emre de kullanmış Tanrı sözcüğünü. Sen bir metin okumaktasın. Bu yabancı dilde bir yazı da olabilirdi. Sonra senin içten inanışın önemli.” diye vurguladım.

Öğrencim, bana güvenmedi. “Tanrı” demekten korkuyordu. Öyle öğretenlere güveniyordu. Üzerine gitmedim tabii. 1973’ten beri TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI alanında çalıştım. Bunun içinde kırk bir yıllık öğretmenliğim de var. Bu nedenle TÜRKÇE konusunda, Diyanet İşleri Başkanı kadar söz söyleme hakkım var, sanırım. Haydi bakalım! Milletin birçok sıkıntısı varken çatışma alanları yaratmaya gerek yok. Anlaşmanın temel aracının ayarlarını bozmak iç barışı bozar. Anayasa toparlayıcı. İlgili üçüncü maddeye bakalım:

Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al Bayraktar. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. “Dili Türkçedir.” bir tarihin özetidir.

Bu özeti anlatıya boğmadan dillendirelim. Tarihsel gelişim içinde birçok millet, birçok inanç, birçok kültür oluşup gelişmiş. Devletler gelişmelere göre yapılanmış. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, yukarıda vurgulandığı biçimiyle, ümmet değil; Atatürk milliyetçiliği (ulus) anlayışıyla örgütlenmiştir. Türk ulusu, bir ırmak gibi akıp yeni yatağını oluşturmuştur. Akış sırasında bıraktıkları da aldıkları da olmuştur. Böylelikle çağdaş dünyada saygın yerine doğru akmıştır. Ulusu birleştiren değerlerin başında dil gelir. Dil, durağan değildir, yaşanan dönemlerden etkilenir. Türkçenin bağımsız bir dil olarak ortaya çıkışı M.Ö. 5000-4000’li yıllara dayandırılır. 8. yüzyıldan beri (Göktürk Yazıtları) Türkçe yazılı örneklerle belgelidir. İlk dönemlerde, ağırlıklı olarak, Göktürk, Uygur alfabeleri kullanılmıştır. Karahanlılar Dönemi’yle İslam kültürü, Arap alfabesi dilde etkili olur. Bu dönemde Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati’t Türk (1072-1077) adlı eseriyle Araplara Türkçeyi öğretmeyi, Türkçenin Arapçayla boy ölçüşebilecek bir dil olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Zamanla, Türkçe geniş bir alana yayılır. Batı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi (13.-15. yüzyıllar), Osmanlı Türkçesi (15. yüzyıl sonları-20. yüzyıl başları), Batı Türkçesi olmak üzere akıp gelir günümüze doğru. Batı Türkçesinin bir kolu olan Türkiye Türkçesi, yaşanan tarihe, yeni kültüre göre hızlı ve sancılı dönemler geçirir. Yazı devrimiyle Arap alfabesi yerine Latin alfabesine geçilir. Osmanlıca yoğunluğunu ayıklamak üzere özleştirmeye gidilir. Türkçenin özleştirilmesi büyük tartışmalara neden olur. Türk Dil Kurumu çevresinde, Atatürk öncülüğünde bağımsızlığını kazanan dilimiz dünya çapında ürünler ortaya koyar. Tabii tartışmalar, genelde Batı kültürü kökenli yönelişler bağlamında, dinsel konularda – eskilerle karşılaştırılmasa da- sürmektedir. Cumhuriyet, diğer kurumlarıyla birlikte, dil çalışmalarını da kurumlaştırmıştır. Türkçe zengin bir dildir. Ulusun bilgilerini, düşüncelerini, duygularını, inançlarını anlatmaya yeterlidir. O nedenle bu zengin kullanışı engellemek yanlıştır. Zaten yanlış, kasıtlı kullanımlar ulusça ayıklanır. Dünya dilleri arasında en önlerde yer alan bir dili kullanmak çok sevindirici. Cahiliye dönemi Araplara özgüdür. Türk kültürü, o dönemi siyasal dinci yönlendirmelerin dışında, yaşamamıştır. Türkçe, her alanda kendi sözcüklerini, sözdizimlerini üretebilmiştir. Yunus, Hacı Bektaşı Veli, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, binlerce atasözü, deyim, masal, destan, öykü, roman ve binlercesi, binlercesi… Türkçe denizinin dereleri, çayları, ırmaklarıdır. Bırakın sözcükleri denizin sevgi adamları ayıklasın. Ağa takılanlar zaten kullanılmadan denizin derinliklerinde kayboluyor. Hele kaptanlar, güçlerine dayanarak, bu işe baskı koymasınlar. Bir zamanlar Ziya Gökalp, GÜNAYDIN sözcüğünün benimsenmeyeceği görüşünü belirtmiş. Okul, öğrenci, öğretmen, uçak, taşıt, açı… gibi benimsenmiş kullanım alanlarında. Sonuç olarak, kullandığımız dilin Türkçe olduğunu bilerek konuşalım, yazalım. Makamların, elimizdeki fırsatların gücünü kullanarak çatışma alanlarında harcamayalım gücümüzü ve güzel insanlarımızı. Dili dinsel anlayış değil, ulusal akış yönlendirir. Bırakın, su aksın yatağında. Siz nasıl selamlaşırsanız selamlaşın! Ben, öğrencilerimle, yaklaşık yarım yüzyıl GÜNAYDIN sözcüğünü kullanarak selamlaştım. Yine de aynı sözcüğü kullanıyorum çoğu kez. Hiç sorun çıkmadı.

Siz de GÜNAYDIN diyebilirsiniz.

Türkçeden korkmayın!

Hayri Sarı-18. 09. 2021

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır