Şu anda okuyorsunuz
2020’NİN İLK GEZİ YAZISI ÜRDÜN

2020’NİN İLK GEZİ YAZISI ÜRDÜN

2020’NİN İLK GEZİ YAZISI ÜRDÜN

Herkese Merhaba,

Umarım yeni yıl kutlamalarınız güzel geçmiştir. Sizlere 2019 Mayıs ayında yaptığım ve beni çok heyecanlandıran bir geziden bahsetmek istiyorum; Ürdün Akabe kenti ve tabii ki Petra Antik Kenti.

Türk Hava Yollarının yıl içerisinde sık sık promosyonlu uçuşlar yaptığını hepiniz biliyorsunuzdur diye tahmin ediyorum. Geçen yıl iş yoğunluğundan sıkılıp, kendime schengen vizesi almayı gerektirmeyecek bir ülke ararken skyscanners.com üzerinde İstanbul – Akabe hattında promosyonlu bir bilet bularak, cesaretimi topladım ve tek başıma buradan tam olarak çöle gittim. Benim için gerçekten müthiş bir deneyim oldu.

Şimdi öncelikle Ürdün Krallığı aşağı yukarı herkesin İngilizce bildiği bir ülkedir. Başkenti Amman olup, Akabe kenti denize kıyısı bulunan İsrail’in ve Lut Gölü’nün tam da dibindedir. Şans eseri ben İsrail’in meşhur dalış yapılan kenti Eilat’ı ve denizi de uzaktan seyredebildim. Akabe’deki deniz elbette Kızıldeniz ve muhteşem bir mavilikte. Akabe uçuşu çok uzun sürmüyor, 2 saat 45 dakika içerisinde İstanbul’dan Akabe’ye varabiliyorsunuz. Ürdün Krallığı zengin bir ülke olup, gelişmişlik seviyesi bakımından tartışmasız az gelişmiş bir bedevi toprağıdır. İngilizlerin ve İsraillilerin çok sevdiği bir ülkedir çünkü ülkenin nüfusunun büyük bölümünü bedeviler oluştururken ciddi anlamda da Filistin halkı mevcuttur.

Konaklama açısından evet biraz korktum ama sonuçta içerisinde Petra Antik Kenti’ni barındıran bir ülke güvenli olmak zorundadır diye düşündüm. Düşünsenize her yıl milyonlarca insan sadece Petra Antik Kenti’ne seyahat etmek için Ürdün’e geliyor, bu insanlara güven vermek zorundasınız, elinizin tersiyle milyon dolarları itemezsiniz.

Milyon dolar demişken Ürdün dinarı Türk lirasına göre çok değerli bir para birimi. 1 Ürdün dinarı 7 Türk lirasına tekabül ediyor. Her içtiğiniz yarım litrelik su şişesi 7 TL demektir bu. Verdik arkadaşlar, para birimimizin yedi katına yedik, içtik orada ama buna değerdi. Para bozdurma işlemini de tavsiyem havalimanında halledin.

Neyse, konaklama konusunda booking.com’da araştırma yaptım ve bütçeme en uygun konaklamanın hosting yapan bir olabileceğine karar verdim. Bu demek oluyor ki Petra Antik Kenti’nin çok yakınında bedevi bir ailenin evinde kaldım. Bana verilmiş bir odada kaldım, ortak banyo ve tuvalet kullandım. Benim görüşüm şu yöndeydi, ben Ürdün’e göre batıdan geliyorum ve benim Mövenpick Hotel gibi bir konfor alanında ne işim var. Ben bedevi evinde kaldım, onlarla yemek yedim. Onların sohbetine katıldım ve belgesel tadında dört tam gün geçirdim. Ancak ilk gün, uçak gece yarısı vardığından şehir merkezinde bir otelde kaldım, gece gece Petra’ya gidemezdim çünkü. Havalimanından merkeze taksiyle geldim. Korkmayın kimse sizi taksi ücreti konusunda dolandırmaz ancak kendinizden her zaman emin olun. Yurtdışında gezerken en önemli kural kendinden ve ne söylediğinden emin olmaktır. Pazarlık yaparken de soru sorarken de kendinizden emin olun ki sizi aptal yerine koyamasınlar. İlk geceyi geçirdikten sonra sabah uyanıp, etrafta dolaşırken bir taksi şoförü buldum. Kendisinden sadece Akabe merkezde beni dolaştırmasını istememe rağmen sonunda Petra’ya da onunla gitmeye karar verdim. Şimdiden söyleyeyim hava o kadar sıcak ki şapkasız ve puşisiz gezmeniz mümkün değil. Çölde kum rüzgârlarının ağzınıza girmesini istemiyorsanız, ağzınızı da puşiniz ile kapatacaksınız.

Petra’ya vardıktan sonra beni evinde misafir edecek aileye whatsapp üzerinden mesaj attım ve bana konum gönderdiler. Çok güzel bir köye geldim. Köyde okul var, cami var, bakkal var. Evler alçak ve herkes kendi evini yapıyor. Tesadüfen benim kaldığım evin annesi Petra Arkeolojik alanında turist informationda çalışıyormuş. Bildiğiniz bir iş kadını. Çatır çatır İngilizce konuşuyor ve sürekli bana tur önerilerinde bulunuyordu. Gelir gelmez bana bir bardak Ürdün çayı ikram etti. Ürdün’de çayın içine şeker, kakule ya da nane koyuyorlar. Aynı Türkiye’de olduğu gibi hava ne kadar sıcak olursa olsun o sıcak çay bir şekilde sizi serinletiyor. Petra’ya taksiyle gidebilirsiniz. Maalesef otobüs vs gibi araçlar bulunmuyor. Herkesin kendi arabası var. Kendinize yol bulma konusunda güveniyorsanız, Akabe’de araba kiralayabilirsiniz.

Petra Antik Kenti’nin giriş ücreti bir günlük 50 dinar, iki günlük ise 55 dinar. 55 dinar da 385 türk lirasına tekabül ediyor. Ben iki günlük giriş bileti alarak, gönlümce gezebildim. Petra Antik Kenti girişinde yemek yiyebileceğiniz restaurantlar ve snackler var. Sıcaktan çok fazla iştahınız kalmayacak zaten, ben gün neredeyse zorla iki kez yemek yiyebildim. Sürekli su içiyorsunuz aklınıza yemek yemek gelmiyor. Et yiyenler için birçok alternatif var, filmlerde olduğu gibi kocaman pilav tepsilerine pişirilmiş kuzular, dana kollar koyup elle yiyorlar. Yemek yeme stillerine saygı duyuyorum çünkü onlar bedevi ve bedevilik bir kültürdür. Bu kültürde insanlar hep birlikte yer sofralarında yemek yiyor. Tüm aile birlikte yemek yemeleri, evlerinin dışında taşın üzerinde serin şekilde oturmaları gayet mantıklı. Kadın erkek birlikte yemek yiyorlar. Dolayısıyla yemek yemek sorun olmayacaktır.

Petra’ya giriş yaptıktan sonra gerisi size kalmış. Tembellik edip, deve ve eşeklere binebilirsiniz ancak siz sıcaktan kavrulurken o zavallı hayvanlar bir de sizi taşısın mı bunu kendinize orada sorarsınız. Ben asla böyle bir şey yapmadım, hiçbir surette de yapmayı düşünmem doğrusu. Şişman Avrupalı kadınların acımdan eşeklere binmesinden büyük üzüntü duydum. Petra’nın içerisinde kendinizi sorcaksınız bunları kim yaptı? Burada kim yaşadı? İnsan burada bunları neden yapar?

Petra doğanın bir armağanı olup, o meşhur fotoğraflardaki tapınak Al Khazna yani Hazine’dir. Oraya gidene kadar epey yürüyeceksiniz. Oyuklardan oluşuna tepesi açık tünellerden geçeceksiniz.

Petra’yı Petra yapan topluluğun adı Nebatiler’dir. Nebatiler M.Ö. 400 ve M.S 106 yılları arasında o bölgede yaşamış halktır. Aslında buranın adı Petra değil. Petra Yunancada küçük taş anlamına geliyor. Burada da her şey taştan ve kumdan olduğu için buraya petra demişler. Aslında asıl adı Raqeem’miş. Nebatiler epey bir Roma imparatorluğu istilasına uğruyor. Sürekli savaş ve çatışmalar yaşanmış. Petra girişinde bulunan kliması mükemmel çalışan bir arkeoloji müzesi var. Oraya çıkışta gittiğinizde İngilizce betimlemeli anlatımlardan oluşan anlatımlar izleyip, dinleyebilirsiniz. Orada göreceğiniz eserler bizlerin çok alışık olduğu yunan heykelleridir. Bildiğiniz Afrodit ve Eros heykelleri göreceksiniz.

Petra içerisinde Manastır, mezarlıkların bulunduğu tapınak ve Antik Tiyatro bulunuyor. Yürü yürü bitmeyen yolda sağda ve solda tüm bunları göreceksiniz. Sütunların olduğu uzun bir yol göreceksiniz ve anlayacaksınız ki aslında Efes Antik kenti ile epey benzerlikler gösteriyor. Benzerlik gösterdiği başka bir yer daha var, Kapadokya. İnsan birbirine bu kadar benzer yer görünce şaşırıp kalıyor, başka zamanlar, başka insanlar nasıl bu kadar benzeşebilir her şey?

Arkeolojik alanda su, dondurma, bisküvi alıp taze sıkılmış portakal suyu içebileceğiniz birçok durak göreceksiniz. Sponsor firma sanırım Hyundai’ydi ve bir duraklama yerinde ücretsiz wifi hizmeti veriliyordu.

İnsanlar güler yüzlü ve konuşkan. Bana kibarca birçok kez evlenme teklifi ettiler ama hiçbiri tacizde bulunmadı yani korkulacak hiçbir şey yok. Bir gün burada gezmeye yeter mi? Hayır. İnsan zaten o ortamda saatler geçirmek istiyor. İsterseniz ışıklarla aydınlatılan Petra gecelerine de katılabilirsiniz. Ben akşamlarımı köyde, aileyle birlikte ve kitap okuyarak geçirdim.

Son günümde Akabe merkeze geri döndüm ve günümü plajda güneşlenerek ve denize girerek vaktimi geçirdim. Belediyenin halka açık plajlarında hiç ücret ödemeden güneşlenebilir ve denize girebilirsiniz. Benim için o mavi denizde yüzmek büyük bir zevkti. Hayal bile edemediğim Kızıl Denizde yüzdüm ve kendimi çok şanslı hissettim.

Son olarak size yemenizi tavsiye edeceğim bir şey var, manusheh denilen Lübnan yemeği. Bir Lübnan ekmeği düşünün üzerinde biberler, çörek otu, değişik baharatlar var. Üzerine zeytinde koyuyorlar, merak etmeyin orada aç kalmazsınız. Gitmeden ne mi götürdüm yanımda Türkiye’ye? Madalyalı bir şişe roze şarap ve iki kalıp zeytinyağlı sabun. Çok fazla satın alınacak şey yok doğrusu. Şarap almanızı tavsiye ederim, bu işi gerçekten iyi biliyorlar.

Şimdilik benden bu kadar. Görüşmek üzere sevgiler.

Av. Merve ARCASOY

 

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır