Şu anda okuyorsunuz
İKARUS EFSANESİ…

İKARUS EFSANESİ…

Binlerce yıl önce henüz şimdiki dinler yokken, Aklın özgürlüğünü, aklın özgür eleştirisini, mantığını baz alan modern felsefe de yokken ”Mitoloji” vardı. Ve efsaneler ağızdan ağıza yayılarak, doğa olaylarına anlam veren bir inanç sistemine dönüşüyordu, böylece günlük yaşam şekilleniyordu. Her ne kadar masal tadında hikayeler olarak kabul görse de, mitolojiye farklı gözlerle bakıldığında, insana, bilgeliğe dair güzel dersler çıkarılabilir… “İkarus efsanesi” de işte bu türden bir hikayedir, özgürlük için verilen mücadelenin, özverinin ve çabanın olduğu kadar, o özgürlüğün kazanıldıktan sonra nasıl kibre ve yakıcı bir tutkuya dönüşüp insanı yakıp küle çevireceğinin de güzel bir dersidir… İkarus’un hikayesi, Minos uygarlığının beşiği olan Ege Denizinin güneyindeki Girit Adasında geçer… Minos uygarlığı, Antik Yunan kültürünün yükselmesinden önce büyük bir güce sahipti, ta ki Santorini’ deki yanardağ patlayana kadar… Girit Adasının Kral’ı olmak isteyen “Minos” ile diğer kardeşleri arasında taht yüzünden anlaşmazlık çıkmış, Ama Minos tüm Tanrıların kendisinden yana olduklarını ileri sürmüş, bunu kanıtlamak üzere de denizler Tanrısı “Poseidon”dan denizden bir boğa çıkarmasını dilemiş ve bu boğayı da gene Tanrıya kurban etmeye söz vermiş… Minos’un dileği gerçek olmuş, denizden köpükler gibi bir “ak boğa “çıkagelmiş, Minos boğayı almış, ancak tahta çıkmanın heyecanıyla ak boğayı Tanrıya kurban etmeyi unutmuş, bu arada ak boğada Minos’un sürüsündeki diğer hayvanlara karışarak bütün özelliğini, ışıltısını kaybetmiş… Tabi ki Poseidon çok sinirlenir bu duruma ve rövanşı Minos’un karısı “Pasiphea” ya yaptığı büyüyle alır, onu ak boğaya bir büyüyle aşık ederek bağlar. Ve…Pasiphea ak boğadan, yarı insan, yarı boğa olarak dünyaya gelen “Minotauros”u dünyaya getirir. Poseidon Minotauros’u Minos’un başına bela eder,hem kendine,hem de halkına kontrol edilemeyecek kadar dert olan Minotauros için çözüm arayan Minos,Yunanlı Mimar Daedalus’ a labirent şeklinde,karmaşık bir hapishane yapmasını emreder.Mimar Daedalus ve oğlu Ikarus öyle görkemli,öyle karmaşık bir labirent inşa ederler ki; Minos, labirentin sırrını açıklamasınlar diye ilk onları labirente hapis eder.Mimar baba oğul kendileri bile kendi eserleri olan Labirentin çıkış yolunu bulamazlar… Bunun üzerine Daedalus ve oğlu Ikarus balmumundan kanatlar yapıp,uçarak kaçmayı planlarlar.Daedalus uçmak için iki çift kanat yapar ve henüz çok genç olan Ikarus’a uçarken dikkat etmesi gereken noktalar için nasihat eder; “uçmanın zevkine kapılıp, kanatları yeterince doğru kullanmazsan alçalırsın,o zaman kanatların nemlenir,ıslanır ve ağırlaşır düşersin,fakat gereğinden fazla yükselirsen de güneş kanatlarını eritir, yine düşersin” der. Ancak Labirentten çıkan Ikarus,uçabilme özgürlüğü ile babasının dediklerini ve güneşin parlaklığı karşısında şuurunu kaybeder, yükseldikçe yükselir,daha yükseğe çıkma,güneşe ve güneş ışınlarına ulaşma isteği balmumundan kanatları eritir ve Ikarus Ege’nin sularına düşerek kaybolur… Aslında ona verilen nasihat bir hayat görüşü, tüm insanoğlunun yaşamında uygulaması gereken bir denge mottosuydu. Uçlarda değil, merkezde olmak, yani duyguların esiri olmamak, aksine kişinin tüm duygularına hakim olması, kendi efendisi olmayı başarabilmesidir…

*Tablo İngiliz ressam “Lord Frederic Leighton” tarafından 1869 yılında yapılmış “Daedalus ve Icarus” tasviridir.

Yunan Mitolojisi.

Sedef DİNKÇİ

ninni
Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
2
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır