Şu anda okuyorsunuz
GABON

GABON

gabon

Üfff ne geziydi ama,

Kan ,gözyaşı, macera, endişe ,korku… Tam tekmili Türk filmi gibi bir şey…

Nasıl siz heyecanlanmadınız mı? Eğer hiç heyecan duymadıysanız gezgin ruhunuzda bir şeyler eksik demektir.

Efendim biz, Türkiye Gezginler Kulübü üyeleriydik. Başkanımız Rahmetli Prof. Orhan Kural idi.

Prof. Orhan Kural’ mı kim ? Siz de yani hiç popüler ve medyatik haberleri izlemiyormuş gibi soruyorsunuz. Anlatayım.

Orhan Hoca,  İTÜ Maden Fakültesi, Maden Mühendisliği bölümünde bölüm başkanı  çevreci, son derece naif, kibar, entelektüel, kurallara uyan, şahsına münhasır birisi. Sigara yasağı ile mücadele ederken Tarkan konserinde çıkardığı kavga ve  şarkıcı Teoman ile sigara üzerine mahkemelere kadar süren davalar, Hayvan sevgisi yüzünden Bülent ERSOY ve kürk giyenleri hedef alan açıklamaları ile gündem oluşturan, verdiği” çevre koruma” konusundaki konferansları ile Guinness rekorlar kitabına girmeye aday olan ve…ve Türkiye’den Dünya’yı en çok gezen insan ünvanına sahip birisinden bahsediyoruz.

Orhan Hocam, daima dünyada gidilmemiş absürt yerlere gezi yaptığından, bizim de favori adamımız. Mutlaka bize de haber verir, gezilere katılmamızı isterdi. Onunla gezmek, keyifli, bir o kadar da maceralarla dolu, adrenalini yüksek geziler idi. Kurallara uyan bir insan olduğundan bir gece eve dönüşte kırmızı ışıkta (yanlışlıkla durur) ! arkasındaki şehir magandaları onu kırmızı ışıkta durduğu için taciz ederler, büyük bir kovalamaca başlar sonunda Orhan Hoca bir garaja saklanır ancak bir müddet sonra şehir magandaları Orhan Hocayı bulurlar ve beysbol sopaları ile kafasını gözünü patlatıp ,öldü diye bırakırlar. Hastaneye kaldırılan Orhan Hoca’nın kafasına 40 a yakın dikiş atılır ve bir süre gözetim altında tutulur.

İşte böyle şen şakrak bir adam…İlerleyen bölümde bir anekdot daha anlatacağım bana unutturmayın…

Gabon Gezisini duyunca aklım yerinden fırlayacaktı, yine Türkiye’den  tura katılacak ilk gurup olmanın heyecanı ve Goril Safari olması, pahalı olmasına rağmen çok ilginçti. Çünkü Gorilleri görmek için 500 Dolara yakın bir bedel ödüyorsunuz bu tur senede ancak birkaç kez düzenleniyor.

Yeşilköy Atatürk Havalimanında 11 kişiyiz. Uçakla önce sayısız kez gittiğimiz Paris’e ,1 gün kaldıktan sonra Air France Havayolları ile Gabon’a uçacağız…

Ertesi gün Gabon’a doğru havalandık. Uçak çok büyük. Sallantısız ve sorunsuz bir şekilde Kara Afrika’nın tam kalbine, GABON Başkenti  Libreville’ye indik. Pasaport işlemleri tamamlandıktan sonra ,bizi bekleyen otobüsümüzle otele transfer olacağız.

Buraya kadar anlattıklarım filmin jeneriği idi…

Film Başlıyor…Arkanıza yaslanın ,çayınızı kahvenizi koyun filmi izlemeye başlayın.

Gabon’da bizi karşılayacak ve gezdirecek herhangi bir turizm şirketi yok. Nasıl olur ? Şaka mı bu ? Şirketin bizi karşılaması ve otele transferimizi yapması gerekiyor…Bekliyoruz. Bu arada Orhan Bey’in telefon trafikleri başlıyor. Bu turu düzenleyen İstanbul’daki A…Turizmi arıyor, durumu anlatmaya çalışıyor. Hararetli konuşmalar geçtiğini el kol hareketlerinden ve tavırlarından anlıyoruz. Yorgunluktan herkes bir köşede sonucu bekliyor.

Turumuzda çok tecrübeli bir isim var Gezginler Derneği Başkan Yardımcısı, (şimdiki başkanı) Fenerbahçe Spor Kulübü Yüksek Divan Kurulu ve Tarih Müze ve Arşiv Kurulu Üyesi  Selman Arınç….

Çok kıvrak zekaya sahip, çözüm odaklı, müthiş bir insan. Kendisini tanımaktan son derece mutlu olduğum, yaratıcı, bugüne kadar 240 Ülkeye seyahat etmiş çok tecrübeli bir insan.

Bir ara gözden kayboldu biraz sonra

-Hadi gidiyoruz komutu ile toplanmaya başladık. Dışarıda bizi bir minibüs bekliyordu. Minibüse doluştuk Libreville’deki kalacağımız Libreville oteline geldik.

Otel Gabon için görkemli görünüyordu…Neyse Lobiye doluştuk, Orhan Hoca Ekip Lideri olarak pasaportlarımızı topladı resepsiyondaki adamla odalama çalışmalarına başlayacaktı ki bir feryat….Ne ,Nasıl olur, bir daha bak ,mümkün değil tarzında söylemler, el kol hareketleri, yükselen ses tonları bir tartışmadır gidiyor. Orhan Bey yine telefonlara sarıldı İstanbul’daki turizm şirketi aranıyor sert söylemler içinde, voleybol maçına benzeyen karşılıklı küfürleşmelere varan konuşmalar dikkatimizden kaçmıyor…Biz de yan masadan olaya dalıyoruz…Ne olmuş ,nasıl yani, hadi ya, vay şerefsizler, adiler söylemleri içinde İstanbul’daki A…Turizm şirketinin, Gabon’daki turizm şirketinden sonra Otele de rezervasyon yapmak için para göndermediğini öğreniyoruz. Ohhh bir rahatlık, bir rahatlık çöküyor. Bir bardak suyun peşine koşuyorum. içimdeki yangını söndürebilmek için…Vay be, daha filmin başında vurucu iki darbe…İnanın böyle gezilere bayılıyorum. Adrenalin, belirsizlik, macera, best seller romanlar gibi insan hayatının en unutulmaz anıları arasında yer alıyor. Her şey düzenli gitse ,sorduklarında

-çok güzel bir geziydi –

demekten başka bir şey aklınızda kalmaz… ama bu öyle mi?..

Zaman geçiyor…Oteldeki oda sorunumuz hala çözülmedi, Resepsiyondaki görevli haklı olarak odalara çıkışımızı engelliyor, Lobide bulabildiğiniz koltuklarda uyuklamaya çalışıyoruz.. Telefonlar hala çalışıyor. Orhan Bey sinir küpü olmuş, ağzından salya sümükler akarak hala İstanbul’daki şirketle sorunu çözmeye çalışıyor. Şirket parayı gönderdik, Otel görevlileri ise hesabımızda böyle bir para yok deyip duruyorlar. Sonuç çözümsüz…

Uyku, sanki göz kapaklarımıza asılan Erkam Yıldırım’ın  ağırlığında, sürekli  aşağı doğru çekiyor. O ağırlığa karşı gelmek ne mümkün…

Delikanlılık bende kalsın diyorum, resepsiyona gidiyorum

-Kaç para baba, bir gecelik otel parası deyip, aslanlar gibi ödemeyi yapıyorum odamı alıp Hanımla beraber odamıza çıkıyoruz.(bu arada laf aramızda,  hanımdan yediğim fırça da İstanbul’a köprü olur…)))

Uzun ve sıkıntılı bir gecenin sabahında kahvaltı salonuna geçiyoruz..Aaaaa Resepsiyondaki adam yine başımızda.. -Bedava kahvaltı yok, diyor. -Burasını aşevimi zannettiniz…Neyse ödeme yapılıyor. Kahvaltı benzeri bir şeyler yiyebiliyoruz…

Programda gidilecek yerler var ama Gabon’daki Turizm şirketi yine ortalıkta yok…Yine telefonlar, yine İstanbul’daki şirket, yine tartışmalar v.s v.s…

Derken Orhan Hocanın daha önce konferans vermek için ilişki kurduğu, Gabon’daki Türk okuluna gidebilmek için bir minibüs ayarlanıyor ve okula gidiyoruz. Türk Öğretmenler bizi sıcak bir ilgiyle karşılıyor. Sohbet ediyor hasret gideriyoruz.

Orhan bey Guinness rekorlar kitabına girebilmek adına Konferansı vererek listesine bir çentik daha atıyor….

Gün sonu otele tekrar dönüş yapıyoruz….Resepsiyondaki adamda hiçbir değişiklik yok. Adam sanki akşamdan kalmış gibi makinayı aynı yerden başlatıyor. -Para gelmedi burada kalamazsınız…

Yine telefonlar, yine İstanbul ile konuşmalar derken bu sefer iş biraz daha büyüyor, Türsab Başkanı devreye sokuluyor, onunla uzun uzun görüşmeler yapılıyor mağdur edildiğimiz anlatılıyor ama sonuç değişmiyor…

Daha sonra Gabon Türk Fahri Büyükelçisi aranıyor durum kendisine anlatılıyor. Gabon Türk Fahri Büyükelçisi Gabonlu bir iş adamı…Gecenin bir saatinde kalkıp otele geliyor .Rehin alınıp kasaya kitlenen pasaportlarımızı kendi şahsi çekini vererek kurtarıyor….Bu Olay Türkiye’deki basın kuruluşlarında Gabon’da bir Türk Gurup, otelde rehin kaldı diye işleniyor…Büyük olay…Büyük sansasyon….Gülmekten kendimi alamıyorum. Hani amcayı ameliyat ederken makatından içeri ampul sokmuşlar, adam gülmeye başlayınca -Ne gülüyorsun Amca demişler ,Amca-Niye gülmeyeyim Doktor bey,70 yaşındayım,70 senedir bizim köye girmeyen elektrik, şimdi bana giriyor…..

Ertesi gün yine Gabon’daki turizm şirketi görünürlerde yok…Ekvator Gine’si diye bir Ülke var oraya gitmek için yine bir Minibüs ayarlanıyor. Selman ARINÇ Beyefendinin gayretleri ile programı uygulamaya çalışıyoruz. Bavullarımızı yerleştirdikten sonra bir başka bilinmeze yol alıyoruz….Tozlu yollardan 3-4 saat gittikten sonra deniz kenarında bir bölgeye geliyoruz. Deniz ve bir bina var…Ama içeride kimse yok….

Allah’tan çok küçük bir yerleşim yeri. Birkaç soruşturmadan sonra görevli vatandaş bulunuyor. Makamına geliyor, pasaportlar toplanıp adamın önüne konulduğunda adamın gözleri yerinden fırlayacak gibi oluyor.

– Bu pasaportlarla Ekvator Gine’sine geçemezsiniz…Neden?…Eee burada Ekvator Gine’si vizesi yok…Kusura bakmayın ben çıkış damgası vuramam…..Allah bir bardak daha su için, dört dönüyorum..Ohh Ohhh. Harika gidiyor gezi….

Amcamı bizimkiler bir kumpasa alıyorlar, tam 3 saat sonra Türk usulü bir paça kapma hareketi ile amcamın cebine biraz yeşil iniyor. Adam pasaportları 3 saniye içinde damgalıyor…Yine de delikanlı adammış.-Ben damgalıyorum ama sizi içeri almazlar mümkün değil diyor….Bizimkiler ise nasıl olsa orada bizi bekleyen bir tur şirketi olacak, olayı çözer diye umut ediyorlar….

İşte Selman abinin büyüklüğü burada da ortaya çıkıyor. Minibüsçüye diyor ki

-Benden telefon gelinceye kadar buradan hareket etme bizi bekle. Ben sıkıntı yok dersem gidersin diyor. Hay ağzını dilini sevdiğim adam. Ne büyüksün!…

Gel-git olayı var…Sular çekilmiş.. Gideceğimiz kıçtan motorlu bir kayık, aşağı yukarı denizin 250 metre içinde duruyor…

Paçalar sıvanıyor, bavullar omuzlara alınıyor. Denizin içinde yürümeye başlıyoruz. Sular bir yükselmeye başlasa yandı gülüm keten helva vaziyeti…Bir süre sonra kayığa dengeli bir şekilde biniyoruz , bilinmeyene doğru yolculuk başlıyor. Yaklaşık 2 saatten fazla gittikten sonra mendirek gibi bir bölgeye geliyoruz. Halk toplanmış bizi bekliyorlar durumu var…Sözde 2 gün burada kalacağız…Çember şeklinde polisler en ön safta dizilmişler, bizim kayıktan inip kutsal topraklara adım atmamızı bekliyorlar. Kayalardan tırmanarak yukarı çıktığımızda polis -Hoş geldiniz biz de sizi dört gözle bekliyorduk. Niye bu kadar geç kaldınız dercesine etrafımızı sarıp 75-80 metre ilerideki, güneşten solmuş boyaları yer yer gözüken, polis karakoluna götürdüler. İki katlı bir binaydı. Üst kata çıkardılar teras gibi bir yerdi. İnsanlar aşağıdan bize bakıyorlardı. Biz ise durumu kavramaya çalışıyorduk. Ulan goriller siz olmasaydınız ben buraya gelir miydim? Şimdi sanki biz goril olmuşuz ,aşağıdan insanlar bizi seyrediyor. Su ver hocam yanıyorum su…Gezi iyice renkleniyor.

Orhan Hocam kendinden emin bizi sakinleştirmeye bir taraftan da Ekvator Gine’sindeki Turizm şirketini arıyor. AA hayali ihracaat onların hesabına da yatan herhangi bir para yok. Adamların bizim geleceğimizden de haberleri yok…Ohh. Ohh su ver, su ver bu sefer 1.5 litrelik olsun…

Saatler geçiyor …Telefonlar….Telefonlar …Küfürler kıyamet gibi…Oranın şerifi bulunuyor. Derdimizi anlatmaya çalışıyor ancak şerif de elinden bir şey gelmeyeceğini anlatıyor…Karnımız acıkıyor, adrenalinden böbrekler fazla su salgılıyor.-Abi tuvalete gidelim…Olmaz…Karşıda köy bakkalı tarzında AVM var  -bisküvit alalım…Olmaz…Bırak içeri girelim vizeniz yok…Bırak geri dönelim…Emir gelmeden olmaz…..Kaldık belaya ya. Tuvalet yok, yiyecek yok, bırak girelim olmaz, düş yakamızdan geri dönelim o da olmaz…Goriller gibi yanaşık düzen sessizce oturuyoruz.

Hava kararıyor akşam olmak üzere. Bir ara nasıl olduysa Selman Hocam gözlerden kayboldu. Gitmiş köyün içinden bir kayık bulmaya çalışmış. Geldiğimiz kayıktan biraz daha küçük bir kayık ayarlamış,

-Hadi dönüyoruz arkadaşlar diye bir ses hepimizi sevince boğdu. Alaca karanlıkta bavulları sırtladığımız gibi kayığın yanında soluğu aldık. Kayık küçük olduğu için daha dikkatli yerleşmeye çalıştık. En son Selman Hocam kayığa bindi. Polisle bir vedalaşması vardı göz yaşartıcı 50 Euroyu avucuna sıkıştırıverdi. Polis belki de yıllık ikramiyesini bir seferde aldı. Mutluluk gözyaşları ile bizi hem uğurluyor hem de avucundaki Avrupa’nın gücüne bakıyor….

Şimdilik buradan da yırttık diye düşünürken tropik yağmur başlamadı mı….Gök gürlüyor, şimşek çakıyor etraf aniden bembeyaz oluyor, yağmur deli gibi yağıyor. Hepimiz donumuza kadar ıslanıyoruz, kayık fındık kabuğu gibi bir oraya bir buraya yalpa yapa yapa karanlıkta ilerliyor. Ani gök gürültüleri ve şimşekler kadınların moralini çok bozdu bazıları ağlıyor bazıları dua ediyor, bazıları da hafif gaz vaziyetinde idare ediyorlar….Dönüş yolundaki 2 saatlik yol bitmek bilmedi….Zifiri Karanlık da cabası…Sanki kayıkçı vatandaş pusula yutmuş gibi o karanlıkta bizi kıyıya ulaştırdı. Sular yükseldiği için karaya kadar geldik.

Selman abinin tembih ettiği gibi minibüs bizi bekliyordu çok sevindik. Gecenin bir yarısı otele vardık. Uykulu gözlerle lobiye girdik yine aynı teraneler başladı. Telefon trafiği, küfürleşmeler, hakaretler v.s v.s paramızı ödedik odalarımıza çıktık. Uzatmanın gereği yok çünkü. Adam haklı….

Bugün öğleye doğru bir acenta peydah oldu ve bizi bir kampa götüreceğini söyledi, sonradan öğrendik ki gideceğimiz yer Avrupalı turistlerin gitmediği bir yermiş. Yine motorlara bindik denizden yaklaşık 1.5 iki saatlik bir mesafe kat ettik. Ada gibi bir yere geldik indiğimizde cemse gibi bir araç bizi bekliyordu. Araca bindik ve ormanın içinde yol almaya başladık. Ancak moralim bozuk olduğu için hiç fotoğraf çekmek gelmiyordu içimden. Ormanın orta yerinde bir tahtanın üzerine yazılmış Ekvator yazısını gördük. Sözüm ona ekvator çizgisinin geçtiği yermiş gurup indi fotoğraf çektirdi, biz inmedik…Yolun sonunda kalacağımız kamp alanına geldik. Yıkık dökük bir alan. Kalınacak yerler de evlere şenlik. Sivrisinekler ise atak helikopterleri gibi soktuğu yeri yumurta gibi şişiriyor. Üstüne üstlük elektrik de yok. Jenaratör çalışıyor saat 11 de cırt jenaratörler kapandı. Kabus başladı. Bir taraftan atak helikopterleri diğer taraftan zifiri karanlık. Allah’tan evde ne kadar el feneri varsa yanımıza almıştık. Bizim hanım temkinlidir her ihtimali hesaplar.3 tanesini birden yaktık.3 mumluk elektrikle sabahı zor ettik.

Kamptan dönüşümüzde Antalya kadar uzakta bir yere gidilecekti. Havalimanına uğrayarak rezervasyonun olup olmadığı öğrenmek istedik. Şaşırmadık…Gurup adına yapılmış bir uçak rezervasyonu yoktu….

Yine telefonlar, küfürleşmeler, bağırış çağırışlar arasında İstanbul’daki şirketten bir mail geldi. Gurup liderimiz Orhan Beyi azlediyor, yerine tura katılan bayanlardan birini tur lideri yapıyor, Orhan Beyle beraber 300 Euro ödemesi kalan bir başka bayanında uçak biletini iptal ettiğini bildiriyordu. Düşünün bir kadınsınız 300 euro ödemeniz kalmış diye sizi Afrika’nın ortasında cezalandırıyor…Nereye gidersiniz, nerede kalırsınız, bu kadar gaddarlık olabilir mi? Ya dönüş biletlerini de iptal ettirirse….

Hanımla beraber uçak biletlerimizi Orhan Bey ve Diğer kadına vererek, bizim gitmeyeceğimizi söyleyerek onların gurupla beraber gitmelerini sağladık.

Yeni ortaya çıkan turizm şirketi akşamüzeri rezervasyonları yaptırabildi ve onlar gittiler. Biz de Hanımla ve Selman Bey ile bir başka otele geçtik.

Okuldaki öğretmenlerle irtibat kurarak bizi almalarını ve beraberce gezmeyi teklif ettik. Sağ olsunlar geldiler evlerine götürdüler, yemek yedirdiler. Deniz kenarında balıkçıların bulunduğu yere götürdüler ve birlikte gezebildiğimiz kadar gezdik..

Grup iki gün sonra geldiğinde hepsinin her tarafı sivrisinek ısırıklarından yumurta gibi şişmişti. Orhan Bey feci durumdaydı. Hayvanları çok sevdiğinden kendisini hiç korumamıştı anlaşılan.

Beraberce havalimanına geçtik dönüş biletlerimizin olduğunu öğrenince inanın çok mutlu olduk. Önce Paris uçak değiştirip Türkiye’ye sağ salim ulaştık.

Daha sonradan duyduğumuza göre Orhan Bey ateşleniyor, Yoğun bakıma alınıyor aşağı yukarı 15 gün hastanede tedavi altına alınıyor. Şükür bir şey olmadan atlatıyor….

Film burada bitiyor zannediyorsunuz ama daha bitmiyor. Şimdi Türk yargısı ile adalet arama savaşı başlıyor. Topladığım faturaları ibraz ederek tur şirketini mahkemeye veriyorum. Epeyce uzun süren davalardan sonra mahkemeyi kazanıyoruz ancak şirket süreyi uzatmak için temyize gönderiyor oradan bilirkişiye havale oluyor.

Bilirkişi !!! her boku bilen kişi olsa gerek…Yurtdışı deneyimi olmayan bir kişi nasıl olur da benim çektiğim sıkıntıları, karımın korkularını parayla ölçebilir. Yatırdığımız onca paranın karşılığında nasıl hizmet aldığımızı söyleyebilir. Avrupalı turist odamda sivrisinek vardı dediğinde ödediği tüm parayı geri alırken onca çektiğimiz eziyeti anlattığımız bilen kişi elinde, sonradan topladığım üç beş fatura üzerinden olayı değerlendiriyordu. Sonuçta 6000 tl ödeme alabildik. Verdiklerimizin yanında devede kulak…Ama yine de A…Turizm şirketine bir ders verdiğim için mutluydum.

Bilmiyorum bu yazıları okuyor musunuz.? Okuyorsanız yorumlarınızı merak ediyorum. Eğer okumuyorsanız ,ben de zaman ayırıp yazmayayım….

Sevgiyle kalın.. Gezgin ruhunuz hiç sönmesin…

Kemal KAYA

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
1
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
1
Yorumu gör
  • Kemalciğim, o kadar sıcak, içten, orijinal bir üslubun var ki nefes almadan okudum. Çektiklerinizi espiri biçimde yansıtan mutlu dilin, sindire sindire olayları yaşadığını, keçiboynuzundan şeker çıkarır gibi “acıdan bal çıkardığını” okuyoruz. Hayata bakışın hepimize ders olsun.

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır