Şu anda okuyorsunuz
Radyo mu, televizyon mu?

Radyo mu, televizyon mu?

 Ne mi düşünüyorum ?

– Elektriğin olmadığı, suların mahalle çeşmelerinden taşındığı, radyo ve televizyonun olmadığı yılları düşünüyorum tabi ki…

– Babamın EDİSON için ” O adam benim gözümde bir cennetliktir ” dediğini çok iyi hatırlıyorum…Eğer günümüzde ELEKTRİK, SU ve TELEVİZYON olmasaydı, şu pandemi döneminde, şu son 14 ayı nasıl geçirecektik diye düşünüyorum…

– Sonra aklıma, 60 yıl kadar önce yaşadıklarım geliyor tek tek… TV İLE İLK TANIŞMA :

İlginizi Çekebilir
izmit

– Daha öncesini hatırlayamadığım için kusuruma bakmayınız ! 50‘li yılların başlarında gerçekten bir başkaydı İzmit’imiz…Gecelerimiz çok karanlıktı belki ama, insanlarımızın kalpleri ve yüzleri pırıl pırıl parlardı… Hani şu gaz lambalarının büyük işler başardığı, akşam olmadan annelerimizin bir ahşap çubuk ve beyaz bir tülbent parçası ile lamba şişelerini parlattığı, bozacıların gemici fenerleri ile satış yaptığı o günler. Karanlığın çok erken çöktüğü ve elektriğin keşfini dört gözle beklediğimiz o yıllarda bile, hemen hemen her evde çok özel bir köşe bulunurdu, hani şu hem bizlerin, hem de annelerimizin hayranlıkla izlediği, her değerli şeyin, elle veya tığla örülmüş dantellerin üzerinde sergilendiği, hepimizin izlemekten zevk aldığı ve komşularımızın beğenisine sunduğu büfelerimiz ve üzerinde elektriğin keşfini bekleyen “RADYOLARIMIZ”. Evet “TELEVİZYONLARIMIZ” diyemiyorum çünkü, gerçekten onun için henüz çok erkendi… Büfelerimizin bulunduğu köşe, içleri, üstü ve civarı ile bambaşkaydı…Onlar, evlerimizin Show – room’ ları gibiydiler adeta…Özellikle annelerimiz için çok kutsal bir köşeydi orası…Önleri ya sürgülü cam, ya da camlı kapaklı olurdu, yıllarca biriktirilmiş en pahalı ve en nadide parçalar onun içinde sergilenirdi… Neler neler yoktu ki içinde, dantelli örtülerin üstüne itina ile dizilip, özel şekiller verilmiş, en nadide kahve takımları, kristal çay takımları, en heybetli şarap bardakları, en parlak porselenler, şamdanlar, su takımları ve şekerlikler bulunurdu…En sık kullandığımız kurmalı çalar saat, gaz lambaları ve günlük kahve takımı ise, büfelerimizin üstünde radyolarımızın hemen yanında dururdular genelde. Büfelerimizin bulunduğu bu özel köşenin arkalarına düşen duvarlar da çok şanslıydı, oralara da aile büyüklerine ait fotoğraflar çerçevelenip asılırlardı…Özetle : BÜFELER, Cumhuriyet kadınları için çok önemliydi, eşim hala büyük bir büfenin içini tıka basa doldurur, içindeki malzemeleri sık sık elden geçirir, temizler, dizer, sonra bozar, tekrar yerleştirir ve çok mutlu olur… Önce elektrik geldi mahallemize. Tam çok sevinecektim, baktım babam ağlıyor,,,” Ne oldu baba “ dedim, “ Radyodan duydum YAŞAR DOĞU vefat etmiş “ dedi…Tam acılara alışıyordum ki ”ADNAN MENDERES in uçağı düşmüş“ dediler. Kendi kendime: “Bu radyoyu sevmesem mi acaba“ diye düşünürken, bir gün baktım babam yine mutsuz ve yine radyonun başında, kulak misafiri oldum, çok özel bir ses tonuyla SALİM BAŞOL denilen bir baş savcı bir takım sorular soruyor devrilmiş başbakanımıza, “Aman neyse“ diyerek arkadaşlarımın yanına gittim ve oyunlara daldım…Ancak, tam da o sene, Beylerbeyi Dz. Ast Sb. Haz. Sn. Okulları imtihanlarını kazanacağımı ve babamın bu parti sempatizanı olması hasabiyle, askerlik hayallerimin başlamadan biteceğini, tüm çalışmalarımın yıkılıp gideceğini nereden bilebilirdim ki… Yıllar yılları kovalamıştı ve biz, bir yaz tatilinde ailece ANKARA’ya gitmiştik. Kara trenimiz İzmit’ten kalkmıştı, pişmaniyelerimizi gardan, karpuz, peynir ve ekmeğimizi de Eskişehir’den almıştık, yanmış kömür kokusunu sık sık algıladığımız bu yolculuğumuz tam 11 saat sürmüştü. Bu uzun seyahatin sonunda, Kavacık Subay evlerinde oturan amcamlara ulaşmış ve haftada bir gün siyah beyaz deneme yayını yapan TRT TELEVİZYONU’nu ile tanışıp, aşık olmuştuk. Haftada bir olan o yayının yapıldığı o tek günde, amcamın evi tıklım tıklım dolar, tüm komşular misafirliğe gelir, bana, kardeşlerime ve amcamın oğluna da, ahşap yemek masasının altı kalırdı… İzmit’e dönmüştük ama, aklımız başkentte kalmıştı. O nasıl bir cihazdı öyle, hem ses, hem görüntü, hem de tüm hareketler gökyüzünü kullanarak da bizlere kadar ulaşıyordu. Artık RADYO’yu sadece babam dinliyordu evde, bizim için o artık ikinci plandaydı ve farkında olmadan tüketici bir toplum olma yolunda ilk adımımızı atmıştık. Gece gündüz hayallerimiz bir TELEVİZYON süslüyordu artık. Şimdi bize, EŞREF ŞEFİK’in “Eşref saati “de, ORHAN BORHAN’ın “YUKİ” si de, TRT’nin “ARKASI YARIN”ı da, “HAVA RAPORLARI” da çok ama çok yavan geliyordu… Ne büyük bir icat, ne güzel bir şeydi o öyle. TV artık kişilerin bir asaleti, bir mevkii, bir sınıfı, bir ünvanı gibiydi adeta. Yerli üretim yoktu, genelde gemilerde çalışanlar getirirdi onları yurt dışından. NORTMENDE’ler, BLAUPUNKT’lar,TOSCHİBA’ lar, SİEMENS’ ler, VESTEL’ler, PHILIPS’ler zenginlerin evlerini süsler ancak, verici istasyonların yetersizliği ve teknik sorunlar yüzünden çoğu büfelerin üzerindeki yerlerini alır, sağlam ve net bir görüntü için damlardaki antenlerin üzerlerine ilave edilecek tencere ve tavalardan medet umarlardı… Geçen zaman içinde, diğer ülkeler kadar hızlı olamasak ta, bizler de yol aldık tabi… Yoğun çalışma tempolarımızdan fırsat buldukça, çocuklarımıza TELEVİZYON’lar, ATARİ 800 XL’ler, AMİGA’lar, BROTHER’lar, BETAMAX veya VHS VİDEO lar vs. alıp, asrımıza ayak uydurmaya çalıştık ve tabi ki çaktırmadan DALLAS’ı, KÜÇÜK EV’i, BİZİM AİLE’yi, GÖREVİMİZ TEHLİKE’yi, KARA ŞİMŞEK’i, SUSAM SOKAĞI’nı, MAHALLENİN MUHTARLARI’nı, SÜPER BABA’yı falan TV den,,, terbiyeli tüm TÜRK filmlerini ise VİDEO KASETLERİNDEN izledik… Günümüzde, babalarının, annelerinin aile büyüklerinin ve tüm yakınlarının bilgisayar ve telefon şifrelerini kırarak her türlü filme, videolara ve yayınlara ulaşan çocuklarımızı da dikkate alarak ufak bir karşılaştırma yaptığımda, kendimi ve yaşıtlarımı çok masum, elleri öpülesi, çalışkan, karşılık beklemeden veren, pek mazbut bir ortamın çok tatlı çocukları olarak görüyorum… Takdiri ve son kararı ise, siz sevgili kardeşlerime bırakıyorum. Saygılarımla…

Hüsnü Sezai BALCI

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır