Şu anda okuyorsunuz
KUŞ BİR CÜMLEDİR UÇARKEN

KUŞ BİR CÜMLEDİR UÇARKEN

KUŞ BİR CÜMLEDİR UÇARKEN

Kuş Bir Cümledir Uçarken, Güven Pamukçu’nun 2017’de Sıcak Nal’dan çıkan anlatısı. Kitabı elime alıp birinci kattaki evimin balkonuna oturdum. Elimi uzatsam defnenin yaprakları avucumda. Defnenin az ilerisinde, dalları rüzgârda hafif hafif sallanan bir zakkum. Zakkumun dallarında ötüşen, arada bir havalanan kuşlar. Kulak kabartıp ötüşlerini dinliyorum cümlelere dönüştürmek için. Serin hava yüzümü yalayıp geçerken atlayıveriyorum kuşlardan birinin kanadına. Kuşlardan bir diğerinin kanadında Güven Pamukçu. “Yavaşlatılmış bir intihar hali” içinde uçuyoruz. “Korku her şeyden uzun, yapışkan, giren içe gibi, çıkamayan, çürüyen, hem de belki öyle.” diyor Pamukçu. Korksak da vazgeçmek yok, diye yorumluyorum onun sözünü. Korku ile göz göze gelsek de yolculuk keyifli.”Ma’ya varmak” umudu hafifletiyor içimizdeki kaygıyı.

“her şeyin dışı”ndan geçiyoruz, beklemenin aslında gitmek olduğunu bilerek. ”Ölü diller cenneti”ne düşürdüğümüz yolumuzdan, “Dilini unutan yaşamaktan usulca çekilmişti.” cümlesini belleğimize kazıyarak devam ediyoruz “martısı kaçan okyanus”a doğru. ” Sevdaya benzer” bir yolculuk bizimkisi. “vakitsiz dünler sızısı ya da kül şurubu”.  “ kayıp sesler adası”nda soluklanıp “kuş sesleri içinden” geçerek “ ma’nın müzikleri eşliğinde “öteki oda”ya varıyoruz. Bir cümleden, içimize ılık ılık yayılan bir ses duyuyoruz. “Korkma, sana söylediğim her şeyin içinde ben yokum.(öteki oda-son cümle)

Tekrar havalandığımızda “ Kuş Bir Cümledir Uçarken” diyor Güven Pamukçu, ard arda sıralıyor sonra yüreğinin, aklının ve kavrayışının özü cümlelerini:

  • Yoldan geçenler, bir adamın durduğu yerde solduğunu gördüler…
  • Beni bir müren yuttu! Birlikte çoğaldık bıçağın ağzında!
  • Tuzumu bırak üzerimde, kabuk tutayım.
  • Unutmak yaranın kabuğuydu.
  • Birini beklemek ne büyük kalabalık
  • Susmak, uzun bir cümle.

Daha pek çok yürek titreten, akla işleyen cümle.

Bitmesini istemediğim bir yolculukta keyifle iz sürmeye devam ediyorum. Kimi “kan kokusu” alıyorum, kimi “bir on yedi yaş şarkısı” çalınıyor kulaklarıma. “Benzer hayatlar atölyesi, şiire kalan, buluşma, cepçi, yazmayı bırakan öykücü, gidenlerden kalan”  (Bu bölümde boğulur gibi oluyorum, insan olmanın sorumluluğunu taşıyamadığımızı düşündüğüm için) derken “ Sulhi ağbi” çıkıyor bir ara yolumuza. Sonra “gölge adam, mevsimler, karşılaşmalar, aç adam masalı… “artık kırlangıç sevişmesi”yle “havada asılı kalan derin boşluk” boy veriyor içimde. “şey” diyor Güven Pamukçu, rüzgârın uğultusunu ardında bırakırken:

* Utangaçlık hep heyecanlı bir gençtir.

* İçinizde çıktığınız kazı, sizin arkaik döneminize yolculuktur.

Bunlar ne derin sözler, üzerine sayfalarca roman ve şiir yazılır, deyip devam ediyorum sayfa sayfa okumaya. “öyküsü kalmış aşk”lardan “ kovgunlar”a düşüyor yolum. Sonra bir roman kurgusunun içinde buluveriyorum kendimi. Kandilini hakkıyla yaşamak isteyen bir kadının izini sürüyorum çarşı pazar. Ardından “çingene mahallesi”ndeyiz.  Kum hamamı, ölüler köprüsü derken ipi boğazına geçiren ve sandalyeyi deviren, geceleri, sabahları geçmeyen esmer bir adamın küle yaslanışıyla sarsılıyorum. Kendime gelemeden “Portakal Ağbi” karşılıyor bizi. Beni yordun, çok beklettin, diye yakınıyor. Güven Pamukçu başlıyor portakal, kiraz, dut hikâyeleri anlatmaya. Sonra dönüp kendine soruyor:

“ Ya memleketin hikâyesi?”

Son cümleyi okuduğumda şöyle bir geri geri gidip bakıyorum. Kitabı okurken onun canına nasıl okuduğumu fark ediyorum. Altını çiz, bazı bölümleri çerçeve içine al, bir yeden başka bir yere ok işaretleri götür. Paragraf ya da cümle başlarına çarpı işaretleri koy, boşluklara notlar al, sorular yaz… Acaba okurken böylesine canına okuduğum kaç kitap var diye düşünüyorum.

Kitabın kapağını kapatmadan önce, yüreğime keskin bir bıçak gibi saplanan o soru yeniden çarpıyor yüzüme.

Öyküsüz?  Kayaların, dağların, suyun, atların, karıncaların bir öyküsü varken, insanın…? Bitmiş mi acaba insancalık?

İlginizi Çekebilir

Benim bir öyküm var mı? Varsa ne zaman, nerede başladı, kahramanları kim, peki nasıl devam edecek, diye düşünmeden edemiyorum.

Şimdi sorma sırası bende:

..!!ma, diyorum, nasıl sığdırdın koskoca evreni insanıyla, acısıyla, kuşu, böceği, tuzu, suyuyla…183 sayfaya?

Not: Tırnak içindeki sözcükler, cümleler kitaptan alıntıdır.

Münire Çalışkan Tuğ

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır