Şu anda okuyorsunuz
İslam’ın Altın Çağı ve Rönesans’ın doğuşu

İslam’ın Altın Çağı ve Rönesans’ın doğuşu

sanat tarihi

Doğuda Bağdat’da, Batıda ise Endülüs’de yaşanan aydınlanma, hemen hemen aynı zamana denk geldiği için, bu iki bölge arasında seyahat eden bilim insanları sayesinde, ilim ve bilim alanında yaşanan ilerleme, diğer ülkeler tarafından iki coğrafyanın da ele geçirilmesi gereken popüler alanlar olarak görülmesini sağlamıştır…

Bu iki bölge 8.yy’dan 14.yy’la kadar pek çok açıdan dünyanın en hareketli coğrafyaları olmuştur. Toprak kavgaları, yeni kurulan Hanedanlıklar ve aydınlanmanın birlikte yol aldığı bu bu iki bölge her şeye rağmen İslam’ın altın çağı olarak tarihte iz bırakmıştır….

Ancak, her güzel dönem gibi, öncelikle siyasi dengelerin, daha sonra da sosyal yapının bozulması nedeniyle çöküşe geçmiştir.Yüzyıllar boyu yapılan çalışmalar, yaşanan savaşlar ve iç ayaklanmalar nedeniyle sahip çıkılamayan değerler olarak kimi zaman hızla, kimi zaman da yavaş yavaş ve sistematik olarak dağılmış, başkaları tarafından sahiplenilmiş ya da yok edilmiştir…

Türkçe, Arapça ve Farsça’yı ana dili gibi bilen İngiliz ajanı Hempher “Hatıratım” isimli kitabında Endülüs’ün nasıl yıkıldığını bir iki cümle ile şöyle anlatır; “Endülüs’ü şaraba ve kumara alıştırarak, aralarına fitne ve fesad sokarak, Kur’an-ı Kerim ve diğer İslam kaynaklarını, “sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukahayı” tartışır hale getirerek ve dinlerinden kopararak yıktık. Diğerlerini de bu silahları kullanarak yıkacağız!..

Oysa ki; Müslümanlar, büyük komutan Tarık bin Ziyad’la İspanya’ya girip, Endülüs İslam Devleti’ni kurarak; Avrupalılar’a insanlığı, medeniyeti öğretmişlerdi. Fakat, 1492 yılında, 8 asırlık Endülüs’ü Hıristiyanlar bir çırpıda yıktı. Batıdaki İslam medeniyeti Endülüs çöküş döneminde iken, bu defa da, Doğuda bir başka İslam medeniyeti olan Osmanlı yücelmekteydi. Aynı zamanda bu aydınlanmadan feyz almayı başaran, bir Ortaçağ karanlığına gömülmüş Avrupa kıtası vardı…

Müslümanlar’ın ilim alanlarının tamamında gösterdiği büyük başarı yanında, ticaret, edebiyat ve fikir alanındaki başarılarında Antik çağ olarak bilinen dönemin de etkisi olmuştu. İslam medeniyeti Orta çağ dönemi boyunca ilim, fikir, kültür ve sanat alanında Avrupada çok ileri bir seviyeye ulaşmıştı. Oysa bu dönemde Avrupada okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 99’a varmaktaydı. Bu kadim kıtanın sınırlarında ve bir kısmı üzerinde varlık gösteren Arap İslam medeniyeti Batı medeniyetinin toparlanması için bir dinlenme ve beslenme mekanı gibi oldu. Onlar buradan aldıkları enerji ile Rönesans dönemi olarak bilinen yeni çağa doğru yol almaya başladılar.

Endülüs medeniyeti yüksek öğretim sistemine ileri seviyede eğitim veren ondan fazla üniversite katmıştı. Bu kurumlara hiçbir ırk, din ya da cinsiyet ayrımı yapılmaksızın Avrupanın her tarafından çok sayıda öğrenci kabul edilirdi. Bu öğretim kurumları Lizbon’dan Kaştale hatta Gırnata ve Kurtuba’ya kadar Endülüs coğrafyasının her tarafına yayılmıştı. Endülüs devleti bu kurumlarda yetişen öğrencilerden temsilciler oluşturur, onları burada aldıkları eğitimi kendi ülkelerine taşımak ve hizmet etmek için görevlendirirdi.Kurtuba Üniversite mezunlarından birisi Papa II. Sylvester olarak bilinen Gerbert’tir. O İslam medeniyeti ilimlerini ve bu kapsamda İslam kanunlarını Avrupa’ya taşıyanların ilklerindendir

Müslümanlar denizcilik ve deniz taşımacılığı alanında da çok başarılıydılar. Nitekim Endülüs medeniyeti yıkıldıktan sonra kurulan İspanya devleti buradan miras olarak aldığı ilimle Avrupa’da en büyük güç oluşturmayı başardı; bu yolla Yeni Dünyanın “İki Amerikanın” keşfine giden yolu açma fırsatını yakaladı. İspanyalılar miladi onbirinci asırda Avrupa’ya oranla en medeni ülke konumundaydı. Napoli Üniversitesinde değişik Avrupa dillerine ve İber diline çevirisi yapılan İslamî eserler, özellikle İbni Rüşt’ün eserleri okutulmuştur. Yine Napoli Üniversitesi mezunlarından olan Papa Thomas Aquinas, Hristiyan teoloji düşüncesini geliştirenlerden olup İbni Rüşt’ün düşüncesinden de etkilenmiştir. İslam kültürü düşüncesini Paris üniversitesine taşıyan, orada okutulmasını ve oradan Avrupa’nın değişik bölgelerine taşınmasını sağlayan da odur.

Çok sayıda tarihçi, Müslüman alimlerin Yunan ilimlerini ve Şark felsefesini koruma ve geliştirmede göstermiş oldukları kararlı tutumları olmasaydı; bu ilimlerin yok olup gideceğini, Avrupalıların Rönesans hareketlerine Arapların başladığı yerden değil, sıfırdan başlamak zorunda kalacaklarını belirtmektedir. Arap İslam Medeniyetinin parlayan nuru Avrupayı düşünce ve medeniyet yönünden uyandırdı. Avrupa İslam medeniyetiyle ilişki kurduktan sonra ilim, edebiyat, sanat alanında kendi kültür ve medeniyetini oluşurmayı ve onu geliştirmeyi başarabildi.

Rus Yahudisi, Fransız filozof ve bilim tarihçisi Alexandre Koyre, İslam medeniyetinin Avrupaya etkisini şöyle ifade etmektedir; Araplar Doğu Roma ve Avrupa arasında sadece bir aracı değil, Latin batının öğreticileri ve kültürel yönden eğiticileridir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz; şayet İbni Sina ve İbni Rüşt olmasaydı, bilgi felsefesi, metafizik, siyaset ve ruhun ölümsüzlüğü konularındaki yorumlarıyla skolastik düşünceye önemli katkılar sağlamış Dominikan rahip St Tomas Aquinas’ın ortaya çıkması hayali bir durum olurdu.

Şayet Öklit’e ait yazıtların Arapça çevirileri olmasaydı, ondan sonra Avrupa’da yayılan ilim elde edilemezdi. Ortaçağda Hristiyan Avrupadaki her ilim, kültür, edebiyat ve bilgi İslam boyası ile boyanmıştır. Ayrıca doğu İslam’dan Avrupa’ya kültür anlayışının taşınmasında Haçlı seferlerinin önemli bir etkisi vardır. Bu etki savaştan dönen askerlerin taşıdığı kültür ve hayat tarzıyla oluşmuştur.

E o zaman hoş geldin Rönesans!…

* Görsel ;Rönesans deyimini “Le Vite” adlı eserinde ilk defa kullanan İtalyan ressam, yazar, tarihçi ve mimar Giorgio Vasari’dir.

Ahmet El-Osmanî /Endülüs Avrupa’yı Nasıl Etkiledi…

Müşir Salih Demirci/ İslam’ın Altın Çağı ve Rönesans’ın doğuşu…

@arkeoportal👈

SEDEF DİNKÇİ…

sedef
Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır