Şu anda okuyorsunuz
Son Ada, Zülfü LİVANELİ

Son Ada, Zülfü LİVANELİ

Son Ada, Zülfü LİVANELİ

Yazar Hakkında;

Türk Müzisyen, Senarist, Politikacı, Yazar ve Yönetmen Ömer Zülfü Livaneli 20 Haziran 1946 Konya Ilgın’da dünyaya geldi.  Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı’nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel’in eşi olan eniştesi Turhan Yücel’den Ilgın’da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey’in kendisine hayatını değiştirecek bir sermayeyi hediye ettiğinden haberi yoktu.

Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

Türkiye’den ansızın ayrılarak İsveç’e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli’nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye’de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç’te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.

Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: “Yer Demir Gök Bakır”, “Sis”, “Şahmaran” ve “Veda”. Valencia Film Festivali’nde “Altın Palmiye” ve 1989’da Montpelier Film Festivali’nde “AltınAntigone” ödülüne layık görüldü. “Sis”, “En iyi Avrupa Film Ödülü”ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya’da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.

Ekim 1986’da Cengiz Aytmatov’un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City’de toplanan Issyk-Kul Forumu’nda yer aldı.

Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov, Mikis Theodorakis gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.

1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı “Nazım Türküsü” adlı albümde Nazım Hikmet’in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.

“Arafatta bir çocuk”, “Geçmişten Geleceğe Türküler”, “Sis”, “Orta Zekalılar Cenneti”, “Diktatör ile Palyaço”, “Sosyalizm öldü mü”, “Engereğin Gözündeki Kamaşma” ve “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” ve “Mutluluk” ve Leyla’nın Evi, Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun, Hayat Kisa, Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi’nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.

Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım’la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejetaryendir.

19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye’nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.

Son Ada

Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor…”

Bir ada düşünün sessiz, sakin, deniz, martılar, balıklar, yer gök mavi tam hayallerinizde ki gibi. Dünya üzerinde ele geçirilip doğası ekolojik düzenini henüz mahvetmediğimiz bir ada. SON ADA…

Kitabı okumaya başladığınızda bende orda olmalıydım diyecek fakat sonrasında gelişen olaylara karşı sakinliğinizi koruyamayacaksınız.

Ülke, isim ve zaman belirtilmeyen kitapta ülkenin sayılı zenginlerinden biri bir ada satın alarak kalan günlerini bu doğa harikası yerde geçirmeye karar verir. Hiçbir karşılık beklemeden tanıdığı insanları da davet eder. Zamanla insan sayısı artmaya başlayınca hane sayısı 40 ile sınırlandırırlar. Bu ada kırk evin sakinlerinin, bakkalın ve martıların sığınağı olur. Herkes huzur içinde, şehrin sorunlarından uzak, siyasetsiz bir hayat sürdürmektedirler.

İnsanlar birbirlerini ev numaraları ile tanımaktadırlar. 1 numara, 10 numara, 40 numara gibi.  Ada sahibinin ölmesi sonrasında 1 numaralı eve oğlu yerleşiyor ve zamanla adanın kendisinin olduğunu bile unutuyor. Haftada bir gelen vapurun getirdiği gazeteler ile ülkelerinde ki haberleri okuyorlar, üzerinde sohbet ediyorlar, günlerini sakin ve huzur içerisinde tamamlıyorlar.

Martılar ile adalarını bölüşen ada halkı onların alanlarını kesinlikle ihlal edip onlara huzursuzluk vermiyorlar.

Bir gün 24 numarada yaşamakta olan avukatın vefatı sonrası oğlu tarafından 24 numaralı ev satışa çıkartılıyor. Ada da yaşamakta olan yazar bu evin para toplanarak kendileri tarafından satın alınması gerektiği yoksa huzurun bozulacağı uyarılarına diğer ada sakinleri pekte kulak asmıyor. 24 numaralı ev ülkede başkanlık yapan ve emekliliğini bu adada geçirmek isteyen kişi tarafından satın alınıyor. Emekli başkanın adaya yerleşmesiyle ada sakinlerinin de martılarında kaderi değişiyor.

‘’Biz insanlar sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zamanda genellikle iş işten geçmiş oluyor.’’

Başkan ülkede sürdürdüğü politik oyunlarını yılların verdiği alışkanlıklarla ada da sürdürmeye başlıyor ve ada ya başkan oluyor.  Martılara karşı açtığı savaş ile ada halkının birlik, beraberlik ve huzurunun bozulmasında ki ilk adımı atmış oluyor. Başkana ve doğanın dengesini bozacak fikirlerine karşı sadece yazar, anlatıcı bakkalın oğlu ve Lara karşı çıkıyor.

İlginizi Çekebilir

‘’Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.’’

Ada da yaşam doğal sürecinde iken doğaya müdahaleler ile doğanın dengesi bozuluyor. Asırlardır yaşadıkları adayı insanlarla paylaşan martılar adada istenmez oluyor. Martıları hedef alan birkaç kendini bilmez ilk başta kazandıklarını düşünseler bile mağlubiyete uğrayacaklardır.

‘’İnsan her gün gördüğü denizin, evinin önündeki kayanın üstüne konan martının güzel olduğunu düşünmez.’’

Kesinlikle sindire sindire okunması gereken bir kitap. Verilen mesajlar o kadar güçlü ki okurken kendiniz ile muhasebe yapacak, son okuduğunuz cümleyi dakikalarca düşünecek, satırlar arasında kaybolup gideceksiniz. Küçücük ada da kocaman dünyayı bulacaksınız.

“Bir adam tarafından kandırılmaya izin vermiş, onun peşine körü körüne takılmış olmamızın kefaretini; başkaldıran insan tanımını unutma, bencillik, öngörüsüzlük, vurdumduymazlık, diktatöre boyun eğme, küçük hırslarımıza kapılma günahlarının kefaretini. Gündelik yaşamımız içinde küçük boyun eğişlerimizden oluşan küçük günahların hikâyesi bu.”

Toplumlar her ne kadar korku ve güç imparatorlukları ile yönetiliyor olsa da varlıkları asla ebedi değildir. Her korku imparatorluğuna karşı çıkmış, haksızlığa karşı mücadele etmiş ve edecek olan insanlar da var bu hayatta. Cesaret ilk adımda UNUTMA…

‘’ Zaten bir yerde bir kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.’’

Martılara kulak verin..

Keyifle okumanız dileğiyle

Göknil KONGURTAY

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır