Şu anda okuyorsunuz
LAİOS’UN KADERİ!

LAİOS’UN KADERİ!

LAİOS'UN KADERİ

Günlerden bir gün “Bir oğlun olacak Laios, ama bu oğul ileride senin canını alacak ve seni öldürdükten sonra da Kraliçe ile, yani senin karınla, daha doğrusu anası ile evlenecek…”Böyle demişti Delphi’nin Kahini çocuğu olmayan, özlem dolu Thebai Kralı Laios’a…“Tanrım bu nasıl bir kader, bu nasıl bir acı, yaşanması imkansız, düşünmesi bile korkunç. Sadece bir evlat istedim senden, bağrıma basayım, gurur duyayım kahramanlıklarından…”Ama çoktan yazılmıştı kader Mireler tarafından, kısmetler pay edilmişti adil bir şekilde Tanrıların terazisinde. Laios yıllarca Şifacılar’ın kapısında şifa dilenmişti, Kahinler’den bir mucize söz duymak için tüm varlığını Tapınaklara, ayaklarına dökmüştü onların. Bir evlat, sadece bir evlat istemişti, tahtını bırakabileceği bir Halef, gücüne inandığı, ardına bakmasına gerek kalmadan bu dünyadan göçebileceği güvendiği bir evlat…Tam bu kehaneti öğrendiğinde geldi müjdeli haber Kral Laios’a. Dokuz ay ağladı, hayatının en büyük acısıydı bu müjdeli haber. ”Benim gülmem, ziyefetler sunup, halkıma bu müjdeyi vermem gerekirken, neden Tanrım” dedi aylarca…Ve hiç zahmetsiz geldi oğul dünyaya, ay kadar parlak, güneş kadar sıcak güldü yüzüne doğar doğmaz. İşte o dakika başladı kaderin Tanrıçaları Laios’un kalan ömrünü bir çıkrığa sarmaya…Tık… tık… tık… Zaman artık aleyhine işliyordu, bunun farkında olan Kral, Tanrıların onun için hazırladığı kaderden kaçmak için plan yaptı, bu evladın yeryüzüne ait olmadığına karar verdi ve bir askerine emretti; “Al, götür bunu Krallığımın dışında aksın kanı. Değişsin kaderim o andan itibaren…”Asker kıyamadı yol boyunca yüzüne bakan o gözlerin ışığını söndürmeye, “nasıl parlak bir yüz ay gibi, nasıl sıcak bir gülüş güneş gibi, sanki biliyor nereye ne için gittiğini” diye düşündü yol boyunca. Başka bir Krallığın sınırlarında, ulu ağaçlarla kaplı bir ormana geldiler sonunda, askerin elindeki kılıç yapraklar arasından sızan güneş ışıklarıyla parladıkça oyun sandı bunu oğul, hiç bitmedi gülüşü, akşam oldu ama ölüm gelmedi, askerin eli o gülen yüzü soldurmaya bir türlü gitmedi…Ulu bir ağacın dalına, tek ayağından bağladı onu, yerde bırakırsam kurtlar parçalar ,belki böyle boğularak ölür diye düşündü. Son kez baktı yüzüne, hala gülüyordu oğul, sanki; “ben babamın kaderinin bundan sonraki parçasıyım, ne yaparsan yap zaman babam için başka işliyor artık” der gibiydi. Ardına bakmadan dört nala uzaklaştı asker ordan. Krala yalan söyledi,” öldürdüm efendim, istediğiniz gibi oldu her şey, çoktan yemiştir vahşi hayvanlar cesedini” dedi…Ertesi sabah çobanlar buldu oğulu, ağlamaktan şişmiş gözleri, kokudan fal taşı gibi açılmıştı. Ağaca bağlandığı ayağı mosmor olmuş şişmişti. Hemen kestiler ipi, başka Krallığın ormanından çıkardılar oğulu, koşarak haber verdiler muhafızlara “Kral’a haber verin bir oğul bulduk ormanda, aydan parlak, güneşten sıcak …”Kral Polybus ve Kraliçe Merope bağrına bastı onu, şimdi başka bir Kral’ın oğlu olmuştu, sevgiyle sardılar, “şişmiş ayak” koydular adını…İşte böyle başladı “Oedipus”un hikayesi…

*Tablo Fransız ressam Joseph Blanc tarafından 1867 yılında tamamlanmış. “Le Crime de Laïus par Oedipe” ya da “Baba Katili Oedipus” adlı eser, Paris “Ecole Nationale Supérieure des Beaux-Arts” da sergilenmektedir…

Sophokles/ Oedipus The King…

@arkeoportal

Sedef DİNKÇİ

sedef
Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
0
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır