Şu anda okuyorsunuz
ETİYOPYA /3

ETİYOPYA /3

kemal 1

Bu gün günlerden cumartesi, Dimeka’da  ki Yerel Pazarı ve pazara gelen Hammer Kabilesine ait kadınları göreceğiz.

Pazar yeri yine curcuna gibi kalabalık. Hammer kadınları giyim kuşamları ile hemen göze çarpıyor. Biraz daha yakından bakarsak,

HAMMER KABİLESİ:

Kadınların saç stili ayırt edici özellik. Kırmızıya çalan bir renkte ve örgü gibi gözüküyor ancak saçlarına sürdükleri, ağaç kökünden elde ettikleri yağlı  bir maddeden dolayı o şekli ve rengi alıyor. Aynı zamanda taktıkları kolyelerden kadının evli olup olmadığı anlaşılıyor. Bu sabah başka bir heyecan var. Mago Ulusal Parkına gideceğiz, enteresan şeyler göreceğimiz kesin. Heyecanla arabalara doluşuyoruz. CİNKA’ nın hemen yakınlarında bulunan Mago ulusal parkına bir çırpıda geliyoruz. Arkamızda bıraktığımız toz bulutundan ne kadar hızlı geldiğimizi de test edebiliyoruz. Burada yaşayan ilginç bir kabile var MURSİ Kabilesi, onları ziyaret edeceğiz. Arabadan iniyoruz. Rehberimiz dağılmamamız gerektiğini, kendilerinin Kabile Reisi ile görüşeceğini, Kabile Reisine ufak bir Sakal (Avanta para) ödeneceğini, daha sonra dağılıp fotoğraf çekebileceğimizi söyledi. Aslında bütün Kabile ziyaretlerimizde de uygulama aynıydı.

MURSİ KABİLESİ

En önemli ve en ayırt edici özelliği, dudaklarına tabak takıyor olmaları.   Mursi kadınları, 15-16 yaşında evlenme çağına geldiklerinde ,kabilede bir ritüel başlıyor. Bu ritüele göre kabilenin en yaşlı ve bu işi bilen kadın üyesi tarafından alt dudağı, çeneyle birleştiği noktadan kesiliyor ve çekerek genişletiliyor. Oluşan boşluğa da tabak takıyorlar. Yaşları ilerledikçe ve dudakları esnek hale geldikçe taktıkları tabakların boyutunu  büyütüyorlar.

Evlenecekleri zaman  taktığı tabağın büyüklüğü ölçülerek, erkek tarafından  o kadar sığır isteniyor (Bir nevi başlık parası gibi) Siz siz olun, yolunuz bir şekilde Etiyopya’ya düşerse yanınızda bol miktarda Jilet götürün. En makbul hediye jilet çünkü…. Mursilerde görülen bir başka özellik de 7 den 70 ‘e herkesin elinde bir kalaşnikof silah olması.

Yine Mursi’lerde görülen bir başka ritüel Genç Kızların vücutlarına yaptırdıkları sanat şaheseri bezemeler, jiletle veya gül dikeni ile deriye kesik atıp, deriyi kaldırmak ve içersine kül basıp deriyi geri kapatarak yapılıyor. Bu şekilde kesiğin enfekte olup şişmesini sağlıyorlar. Kabile içinde güzel görünmek ve bir sosyal statü elde etmek adına yapılan bu uygulamada tek şart,kızın ağlamaması…Eğer kız ağlarsa kabile içinde tecrit uygulamasına uğruyor.

Çok saldırgan olmalarından dolayı fotoğraf çekerken epey zorlandık. Ödediğimiz, adam başı 2‘’Bırr’’(Etiyopya para birimi)ın haddi hesabı yok. Kabile üyeleri işi çözmüşler, deklanşörden çıkan sese göre tahsilat yapıyorlar. Sen doğru pozlamışsın yanlış ölçüm yapmışsın umurlarında değil. Çocuklara da 1 Bırr ödendiğinden, çocuğu kucağına alan, fotoğraf çektirmek için yarışıyor. Fotoğraflarda onun için bol çocuk görünüyor.

Çekim sonunda kadının söylediği paraya itiraz mı? Allah Korusun……Sıkar biraz… Allah’tan Havaalanında rehberimiz bizi ikaz etti de bol miktarda ‘’Bırr’’ aldık.(Galiba 10 Dolara 100 Bırr almıştık) Ben her ihtimale karşı 500 Bırr aldım. Yusuf yusuf meselesi, Bırr için kadını mı üzelim. Ne derse o haklı…

Hele yanlışlıkla kalabalık bir gurubu fotoğraflamışsan ayıkla pirincin taşını, parayı tahsil edene kadar peşini bırakmıyorlar.

Neyse …Gidiyoruz talimatı ile minibüse bindik.. Birkaç kilometre yol almıştık ki bir köşeyi dönünce ne görelim…Muhteşem bir manzara bizi bekliyor…Adının daha sonra MUNY KABİLESİ olduğunu öğrendiğimiz kabile elemanları karşımızda durmuyor mu ?

MUNY KABİLESİ,
Yerel Rehberimizin anlattıklarına göre, günümüzde halen insan eti yiyen bu kabile yüzünden, komşuları Mursi’ler, ölülerini hemen gömmüyor,1 hafta 10 gün açıkta ,bekleterek kokuşmasını sağladıktan sonra gömüyorlarmış. Aksi takdirde Muny Kabilesi mensupları gelip ölüleri mezardan çıkarıp afiyetle yiyorlarmış.

Tabii tüylerimiz diken diken oldu. Ben çaktırmadan bizim guruba şöyle bir göz attım, bize bir dalsalar, 1 sene yetecek kadar malzeme çıkardı elemanlara….offf düşüncesi bile ürkütücü…

Hemen minibüsü durdurup aşağı atlayarak bu muhteşem manzarayı fotoğraflamaya başladık. Kabile elemanları anadan üryan vaziyette kıpırdamadan karşımızda duruyorlardı.. Ah bu yerçekimi yok mu ? Nelere kadir……

Elemanlar kendilerini rengarenk boyadıkları gibi ,yerçekimine karşı koyamayan uzuvlarını da rengarenk boyamışlar,2 -3 cm enine boyadıkları alete bakarken sanki elektrik direğini boyamışlar gibi hissediyor İnsan.

 Vay be ,,O kadar boyayı nereden bulmuşlar diye merak ediyor İnsan hani, bazısı da ip ile bağlamış nedense ? Anlamsız. Terbiyesiz. Özgür bıraksana amcamı, vücudundaki tek kumaş parçası da o, ukalalık işte …..

Derken Turumuzun ,çok badireler görmüş geçirmiş sempatik, tonton  85 lik kadın doktoru olaya atlamaz mı ?

-Hey Allah’ım senin de adaletin yokmuş. Bir şu kadınların yediklerine bak, bir de bizim yediklerimize… demez mi?

Kimsede fotoğraf çekecek hal kalmadı, gülmekten kasıklarımıza ağrılar girdi….Yerlere düştük… İstanbul’a döner dönmez fotoğrafları kaptığım gibi soluğu Rahmetli ARA GÜLER’in yanında aldım.

ARA Abiye cafesinde fotoğrafları gösterirken, cafedeki fotoğrafçılara dönerek-“Gelin Lan buraya” sinkaflı bir uyarı ile birlikte oradaki fotoğrafçılar başımıza üşüştü.

ARA Abi-Bugüne kadar bana fotoğraf çekiyoruz diye bombok fotoğrafları getiriyorsunuz gelin adam ne çekmiş görün diye oradakileri fırçaladı…İçten içe çok mutlu olduğumu söylemeliyim. Daha sonra Ara Abinin yönettiği İZ DERGİSİ’nde 6 sayfa ayırdı ve fotoğraflarım orada yayınlandı. Çünkü o güne kadar o fotoğraflar görülmemişti…Sohbet sırasında Sergi yapmak istediğimi ve fotoğraflardan bir seçki oluşturmasını rica ettim. Fotoğrafları seçtikten sonra o meşhur fotoğrafa sıra geldi. Abi ben bunu nasıl sergilerim ayıp olmaz mı dediğimde ‘’Sanatta ayıp olmaz, tabii ki segileyeceksin. İstemeyen bakmaz dedi…..Rahatlamıştım…. Yine tarlaların arasından yol aldıktan sonra, Yırga Alem denen yere geldik. Burası Kahve tarlaları ile doluydu. Oradan yürüyerek Sidema Köyüne ulaştık. Burası o çevrede bulunan Müslüman bir Kabilenin yaşadığı bölge idi.  

Köy çorak bir yerde kurulmuştu.İnsanların giyim kuşamları diğer kabilelere göre biraz daha kapalı idi.Belki sıcaktan belki de alışkanlıktan kadınların göğüsleri açıktaydı.

Rehberimizle beraber köyün ortasında bulunan okula gittik. Çocuklar ders yapıyorlardı. Ben ve eşim de öğretmen olduğumuz için bir hayli duygulandık. Eski köy okulları aklıma geldi 5 sınıf bir arada tek öğretmen ders yapardık. Aynı vaziyet….Hey gidi günler hey.. Sınıftan içeri girdik o ne….Bir ÖĞRETMEN …Elleri öpülesi, yere göğe koyamayacağım kadar kutsal bir meslek mensubu…Üstünde pırıl pırıl bembeyaz bir önlük çocuklara ders anlatıyor.  Gözyaşlarıma artık hakim olamadım. Ne muhteşem bir görüntü. Dünyanın kuş uçmaz kervan geçmez bir yerinde pırıl pırıl bembeyaz önlüğü ile, mesleğine duyduğu büyük saygıyla öğrencilerine örnek olmaya çalışan, onlarla bütünleşebilen ÖĞRETMEN…Ülkemizdeki hırpani kılıklı, saçı sakalı birbirine karışmış veya kara çarşaflar ve sıkma başlı öğretmenler aklıma geldi…Üzüntüden kahroldum, kahroldum, kahroldum. Gözyaşlarım içime doğru çağlayanlar gibi akmaya başladı…Ülkemiz bu durumu hak ediyor mu diye çok düşündüm kısa film şeridi gibi geçen saniyeler içinde. Cebimizde ne var ne yok hepsini bağış olarak okula bıraktık…Huzur içinde dönüyoruz…..

GARİP AMA GERÇEK

Etiyopya’da zaman ve takvim kendine özgü. Etiyopya’da güneşin doğduğu saat günün ilk saati, güneşin battığı saat ise günün son saati olarak kabul ediliyor. Gün iki parçaya bölünmüş, her parça 12 saatten oluşuyor. Uluslararası zamana göre sabah 6.00 Etiyopya saatine göre 12.00’ye denk geliyor. Dolayısı ile Etiyopya’da zaman ile randevulaşacaksanız hangi saate göre randevu verdiğinize dikkat edin. Etiyopya’ya özgü bir diğer özellik ise Julien Takviminin kullanılması ve bir yılda 13 ay yaşıyor olmaları. Etiyopya’da bir yıl 30 günlük 12 ay ve 5 veya 6 günlük artık bir aydan oluşuyor. Julien Takvimi İsa’nın doğumundan 7 sene 113 gün sonra kullanılmaya başladığından Etiyopyalılar yeni yıla Eylül’ün 11’inde giriyorlar ve şu anda 2004 yılını yaşıyorlar. Noel’i ise her yıl 7 Ocak’ta kutluyorlar.

MİSYONERLER

Misyonerler gelmiş buralara.  Kabilelerin bu rahat hayatını değiştirmeye çalışıyorlar. İşe de kadınların çıplaklığını örtmekle başlamışlar. Bedava tişört dağıtıyorlar. Çoğunlukla animist inanca sahip bu insanların yaşayış biçimlerini değiştirmek, kaybolmakta olan bu kültürlere dokunmak ne kadar doğru bilemem. Ama bu insanların topraklarının, yaşam alanlarının, yaşayış biçimlerinin egemen güçler tarafından ellerinden gittiğini görmek hoş değil..

Sizlerden Ricam, yayınlanan bütün bölümleri birleştirip bir çırpıda okursanız.Daha çok zevk alacağınıza eminim.

Sağlıcakla kalın bir başka coğrafyada buluşmak dileklerimle.

Daha fazla fotoğraf için :

www.kabileler.com

Kemal Kaya

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
1
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır