Şu anda okuyorsunuz
AZTEKLERİN DİYARI MEKSİKA

AZTEKLERİN DİYARI MEKSİKA

meksika

Meksika ile kurduğum ilk bağlantı dolaylı olmuştu aslında.

Üniversitede okuduğum yıllarda, Nobel ödüllü Meksikalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanını okumuştum. Bu arada güzel romandır. Tavsiye ederim.

Meksika denilince ilk aklıma gelen, onların “Sombrero” adını verdikleri, üst tarafı küçük ve uzun, yanları ise oldukça geniş o meşhur şapkaları olmuştur hep.

Fakat son yıllarda haberlerde sıkça karşılaştığımız ve dizilere de konu olan kartel savaşları nedeniyle Meksika denildiğinde karteller akla gelmeye başlamıştır.

Meksikalılar ile İlk Karşılaşma

Meksikalılarla ilk karşılaşmam Meksika’ya gitmeden gerçekleşmişti.

2012 yılında halk oyunları ekibi olarak dans festivaline katılmak üzere otobüsle Avrupa’yı geze geze İspanya’nın Aviles şehrine gitmiştik.

Festivale katılan ülkeler arasında Meksika da vardı. Meksikalı dansçıların gösterisi sırasında o meşhur şapkalarını yakından görebilmiştim. Bu arada aynı binada kaldığımız için ekipteki arkadaşlarla tanışma ve sohbet etme fırsatımız olmuştu.

Bir akşam bizim ekipteki arkadaşlardan birisi, başında Meksika şapkasıyla odaya girdi. Nasıl alabildiğini sorduğumda, ülkemize özgü hediye vermek suretiyle şapkayı aldığını söyledi. Eski çağlardaki gibi takas usulü kapmıştı şapkayı.

Bunu duyduktan sonra kendimi yan odada kalan Meksikalı arkadaşların yanında bulmuştum. Önce parayla şansımı denemek istedim fakat para karşılığı vermeyeceklerini söylediler. Bizim paramızı hediye olarak vereyim dedim ama onu da kabul etmediler.

Ben de tekrar odama giderek el çantamın içini kurcalamaya başladım. Kullanmadığım halde zamanında çantama atmış olduğum küçük bir tespih buldum. Elimde tespihle, daha önce tanıştığım Miguel Campos adlı arkadaşın yanına giderek bize özgü bu hediye karşılığında şapkasını vermesini teklif ettim. Teklifimi kabul etti ve sonrasında ben, başımda meşhur şapkayla, o da elinde tespihle aşağıdaki pozu verdik:)

Meksika’ya Yolculuk Zamanı

Meksika seyahatimi 2020 yılı içerisinde gerçekleştirdim. Şimdi birçoğunuz “Bu salgın ortamında nasıl gidebildin oralara kadar?” diyecektir. Geçen ocak ayında gittiğim için o zaman ne ülkemizde ne de dünyada bir salgın durumu söz konusu değildi. Bu illet virüs, Wuhan dışına çıkmamıştı henüz.

Aslında bu seyahatimi, diğer Latin Amerika ülkelerini de kapsayacak şekilde 2020 yaz dönemi için düşünmüştüm. Fakat daha sonra nedense “Belki gitme fırsatım olmaz. En iyisi ertelemeden şimdi gideyim.” diye düşünerek gitmeye karar verdim. Kötü şeyler olacağı içime doğmuştu sanırım. İyi ki ertelemeden gitmişim.

Tarihi Şehir Mexico City

Meksika’daki gezimin ilk durağı başkent Mexico City oldu. Şehir, eski Aztek başkenti olan Tenochtitlan isimli şehir kalıntıları üzerine, İspanyollar tarafından 16. yüzyılda kurulmuş. Tarihi kent merkezine, 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası statüsü verilmiş. Aynı zamanda ülkenin en büyük, en kalabalık ve en ticari şehri.

Gezime ilk olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve dünyanın en büyük şehir meydanlarından biri olan Zocalo meydanı ile başladım. 700 yıldır kentin planlamasında merkezi bir rol oynayan bu meydan, Aztek mitolojisine göre evrenin merkezi. Meydanda İspanyol koloni dönemine ait birçok tarihi eser bulunuyor.

Meydanda bulunan en önemli eserlerden biri olan ve 1592’de yaptırılan Ulusal Saray, eski zamanlarda Aztek İmparatorluğu’nun yönetici sarayı olarak kullanılıyormuş. İç mekânları, Meksika medeniyetini ve Meksika tarihinin pek çok dönemlerini yansıtan muhteşem duvar resimleri ile dolu. Saray’ın duvarları ressam Diego Rivera’nın resimleri ile kaplı. Yıllarca çalışılmış duvarlarda ilginç detaylar ve hikâyeler var.

Meksika’ya kadar gelmişken, dünyaca ünlü kadın ressam Frida Kahlo’nun mücadele dolu hayatını yansıtan müzeyi görmemek olmazdı. Frida’nın doğumundan ölümüne kadar yaşadığı ev, 1958’de kocası Diego Rivera tarafından Frida anısına müzeye çevrilmiş. Hayatını merak edenlere “Frida” adlı filmi izlemelerini tavsiye ederim.

Şehirdeki önemli müzelerden biri de 1964 yılında kurulmuş olan Ulusal Antropoloji Müzesi’dir. Burası, Meksika’nın en büyük ve en çok ziyaret edilen müzesi (yılda ortalama 2 milyon kişi). Müzede, Aztek dönemine kadar uzanan arkeolojik ve antropolojik eserler yer alıyor. Müze içerisindeki tüm eserler Meksika’ya ait.

Meksika’da Atatürk Heykeli

Bildiğiniz gibi bazı ülkelerde Atatürk heykeli bulunuyor. Hatta geçen sene Küba ziyaretimde oradakini görmüştüm. Bu heykellerden biri de Meksika’da bulunuyor. Peki, heykelin yapılmasına nasıl karar verildi?

Mexico City’de 2000 yılında yapılan bir toplantıya katılan TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Refik Baydur ve Genel Sekreter Bülent Pirler, buradaki incelemelerinde dünyanın ünlü liderlerinin ve siyaset adamlarının heykellerinin kentin çeşitli yerlerine konulduğunu görerek, Atatürk’ün heykelinin de burada yer alması gerektiğine ilişkin görüşünü Dışişleri Bakanlığı ve Meksikalı yetkililere iletti.

Görüşmelerin olumlu sonuçlanması üzerine heykeltıraş Sait Rüstem’e 3.5 metre boyunda ve yaklaşık 1.5 ton ağırlığında Atatürk heykeli yaptıran TİSK, heykeli 2002 tarihinde Mexico City’e gönderdi. Heykelin açılışı, Türkiye’den ve Meksika’dan yetkililerin katıldığı törenle Cumhuriyet’in 80. kuruluş yıldönümü olan 29 Ekim 2003’de yapıldı.

Antik Şehir Teotihuacan

Meksika seyahatimde bir günümü ise Mexico City’ye 40 km uzaklıkta olan Teotihuacan antik şehrine ayırdım.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan şehrin MÖ 400 yıllarında kurulduğu zannediliyor.

Kente, Azteklerin kullandığı Nahuatl dilinde ”Tanrıların Şehri” ya da ”Tanrıların doğduğu şehir” anlamına gelen ”Teotihuacan” adı verilmiş.

Teotihuacan şehri içindeki en önemli yapılar Güneş ve Ay Piramitleri. Ay Piramidi 40 metre, Güneş Piramidi ise 60 metre yüksekliğindedir ve bunlar milyonlarca taşın üst üste dizilmesi ile yapılmış yığma taş piramitlerdir. İçlerinde mezar yoktur.

Mexico City’de Sokak Sanatı Olarak Grafiti

Mexico City’de en çok dikkatimi çeken şey, şehrin bazı sokaklarında duvarlarda yer alan grafiti çizimleriydi.

Bir akşam dışarı çıktığımda sadece duvarlarda değil dükkânların kepenklerinde de grafitilerin olduğunu gördüm. Üstelik bu çizimler gelişigüzel konuları içermiyor.

Örneğin, müzik aletleri satan dükkânların olduğu bir sokaktan geçerken bütün kepenklerde müzikle ilgili birbirinden farklı grafitiler vardı. Sanki bir sanat galerisinde dolaşıyor hissine kapıldım.

Görsel şölen sunan ve profesyonelce çizilen grafitiler çok hoşuma gitmişti.

Grafiti gibi sanatsal çalışmaların sokakları güzelleştirdiğini ve şehre farklı bir hava kattığını düşünüyorum. Eskiden yasa dışı eylem olarak görülen grafiti, artık sanat galerilerinde ve müzelerde kendisine yer buluyor. Birçok ülkede festivaller düzenleniyor.

Keşke her şehirde, belirlenen yerlerdeki boş duvarlara o şehri yansıtan grafitiler yapılabilse. Ülkemizde İstanbul, Ankara, İzmir ve Samsun gibi birçok şehirde grafiti çalışmaları yapılıyor ama bunu küçük şehirlere de yaymak gerekiyor.

Mexico City’den 1 saat uzaklıkta bulunan Xochimilco, kanallar üzerine kurulmuş, Meksika’nın Venedik’i diye geçen bir yer. Trajineras diye adlandırılan rengarenk gondolları kiralayıp kanallar arasında gezinebilirsiniz.

Puebla

Meksika’daki son günümü ise Mexico City’ye 2 saat uzaklıkta yer alan Puebla şehrine ayırdım. Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan Puebla’da 16. yüzyıl tarihli, barok mimari tarzda yapılmış yaklaşık 5000 kolonyal yapı yer alıyor. Bu şehir, etkileyici mimarisinin dışında, Arap ve İspanyol etkilerinin hâkim olduğu oldukça lezzetli bir mutfağa da sahip.

Şehirdeki tarihi evlerin önemli bir özelliği, evlerin dış yüzlerinin seramiklerle kaplı olması. Puebla’da ayrıca Talavera çömlekleri, ağaç kabuğundan elde edilen kâğıda yapılan resimler, oniks ve mermer heykeller gibi harika el işçiliği örneklerini görmeniz mümkün.

Meksika Lezzeti Taco

Mexico City’de sokak yemekleri açısından zengin bir kültür var. Her vakit yemek yemeye ve atıştırmaya hazır birçok mekân bulunuyor. Ayrıca, kullanılan baharatlar ve acı soslar ile de Türk Mutfağına yakın tatlar bulmak mümkün.

Meksika mutfağı denilince ilk akla gelen yemeklerden biri de Taco. İnce ekmekle hazırlanan bir tür sandviç. Bizdeki lavaş dürüm gibi.

İçindeki malzemeler farklı olabiliyor. Etli, tavuklu ya da deniz ürünleri içerenleri var. Ben, etli ve karidesli çeşitlerini denedim. Yemekler gerçekten lezzetli ve bizim damak zevkimize uygun.

Mexico City’de birçok yerde “Taqueria’” denen yani Taco satan stantlar var. Çeşitli soslarla ve baharatlarla tatlandırılan Tacolar, turistlerin gözde yiyecekleri arasında.

Yurt dışında yemek konusu sorun oluyor bazen. Fakat Meksika’da bu anlamda bir sıkıntı yaşamadım.

Geleneksel Lezzet Taco

Bir başka gezi yazısında buluşmak dileğiyle

Ali Fikret AYDIN

Bu içeriğe tepkiniz nasıl oldu?
Bayıldım
1
Kızgın
0
Komik
0
Şaşkın
0
Üzgün
0
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Bir cevap bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Türkiye'den ve Dünya’dan kadınlara öncelikli olarak, bütün kesimi ilgilendiren haberler tarafımızca bizzat yapılmaktadır. La Femme Nicomedia bir markadır. Her hakkı saklıdır. Bu websitesinde yer alan hiçbir metin/haber izin almadan kopyalanamaz.

Yukarı Kaydır